Gecenin serinliği yüzüme vururken dikkatlice merdivenlerden inip annemlerin oturduğu çardağa doğru yürüdüm. Önce babamın kahvesini uzattım. Babam çatık kaşlarıyla kahveyi aldı.
"Düğün hazırlığı nasıl gidiyor?" Diye anneme ithafen sordu. Annem kahvesini aldıktan sonra bana kısa bir bakış attı. Elimde olduğu kadar bir şeyler aldık. Düğün yaklaştı, daha alacak çok."
Babam homurdandı. "Gelin tarafı yardım etmiyor mu niye hanım? Geçimimiz iyi diye bütün masrafları karşılayacak değiliz ya."
Annem başını iki yana salladı. "Yardım etmez olur mu? Dünürlerimizin böyle kusuru yoktur çok şükür. Onların tek kusuru oğullarıydı." Deyip gözleri tekrar beni buldu. Annemin yanına oturdum ve gözlerimi etrafta gezdirdim. Bu düğün meselesi her açıldığında gerilmek zorunda mıydım? Evlenmekten kurtulmuştum ama hâlâ bütün yükünü üzerimde hissediyordum. Nedeni neydi? Son zamanlarda Rüzgar gördüğüm her yerdeydi, dengemi bozuyordu. Oysa etrafımda olması bile kafamı karıştırmaması gerekiyordu. Aklım yerine kalbim devreye girmiş olamazdı.
"Orasını karıştırma, olan oldu. Oğlun evleniyor mu, evleniyor. Kızın ortada kalmadı ya." Hay yüreğini sevdiğim babam ya, kısa süreliğine de olsa kalbimi rahatlatmıştı.
"Ben yatacağım," dedim ve ayağa kalktığım sırada annem elimi tuttu. "Sabah erken işe gideceksin değil mi?" Diye sordu. Başımı salladım. "Öyle anne."
Babama çekingen bir bakış attı. "İzin günün ne zaman?" Dedi tekrar bana bakarken.
Ona anlamsızca baktım. "Daha bu haftaki program belli değil anne. Niye sordun?"
"Belli olduğunda bana söyle, o gün bir işimiz var kızım."
Çenemi büktüm. "Ne işi bu?" Annem yine kafasında bir şeyler karıştırıyordu. Umarım yine beni yoracak bir şey değildir. Hele ki aklımın karmakarışık olduğu bugünlerde benimle uğraşmazdı umarım.
"Sorma şimdi, sen izin gününü öğren yeter." Deyip bana arkasını döndü. Sert bir nefes verip eve doğru yürüdüm.
Sabah erken saatlerde hastaneye geçtim. Öğleden önce iki ameliyatta yerimi almıştım ve gerçekten çok yorulmuştum. Öğle molası sırasında yalnız yemekhaneye geçtim. O sırada hemen ardımdan yemek sırasına gelen Hakan hocayla karşılaştık. Küçük bir tebessüm ettim, o da karşılık verdi.
"Nasılsın Gülçehre?" Deyip benimle beraber yürüdü. Boş bir masaya tepsimi bıraktım. "İyiyim, teşekkür ederim hocam. Siz?"
"Ben de iyiyim, teşekkür ederim." Eliyle boş sandalyeyi gösterdi. "Sana eşlik edebilir miyim?"
Küçük bir şaşkınlık yaşadım. Ne diye şaşırıyorsun Gülçehre? Adam sadece oturmak istiyor. "Ah, tabi. Lütfen oturun."
Oturup kaşığını eline aldı. "Rüzgar'la nasıl gidiyor?" Diye sordu.
Beklemediğim soru karşısında tutuklu kaldım. "Nasıl gidiyor derken?" Diye sordum.
Çenesini büktü ve kaşını çattı. "Rüzgar'la aranızda duygusal bir arkadaşlık var olduğunu sanıyordum. Yanlış anladıysam lütfen affet."
Başımı iki yana salladım ve ellerimi masanın altında birleştirdim. "Aslında durum biraz karışık. Rüzgar size bahsettimi bilmiyorum. Ailelerimiz bizi evlendirmek istedi fakat biz buna engel olduk, yani şu an ortada bir şey yok. Duygusal anlamda da..." Sözümü bitiremeden başımızda dikilen Rüzgar'a gözlerimi çevirdim. Bana sıcak bir tebessüm etti ve Hakan hocaya döndü. Hakan hoca ise bize kısık ve bir şeyleri anlamaya çalışan gözlerle bakıyordu.