Haftasonu tam anlamıyla rezaletti. Hatta rezaletin de rezaletiydi. Kelimenin tam anlamıyla, eksiksiz ve fazlasız söylemek gerekirse bu hafta sonu... Evet rezaletti.
Anthemis ile eve dönerken üzerimdeki şoku hala atamamıştım. İçimi kaplayan korku, artık uçağın dışında olmamıza rağmen bir türlü geçmek bilmiyordu. Tıpkı bir sarhoş gibi bacaklarım birbirine dolanıyor ve düzgün bir adım atmama engel oluyorlardı. İçimden gelen ağlama isteğini zar zor bastırıyordum. Her ne kadar Anthemis olayın çok da ciddi olmadığını söylese de ben bir daha asla ama asla uçağa binmeyecek kıvama gelmiştim bile. Üstelik hiç tanımadığım birine hayatımdaki her şeyi anlatmam da cabasıydı. Hayatımın en berbat gününü yaşıyordum.
Yine de eve girerken Anthemis'in üzerime diktiği garip bakışlar ve "Ee o uçaktaki adamla saatlerce ne konuştunuz?" sorusu ile eski Sehun'un dönmesine engel olamamıştım. Bacaklarım korkudan titriyordu ve eminim ten rengim birkaç ton daha açılmıştı, tüm bunlara rağmen yüzüme kendini beğenmiş bir ifade oturtmama engel olamadım. Boğazımdan kopup gelen bir 'Hah' sesi çıkarıp ellerimle saçlarımı düzelttim.
"Ahh inanmazsın ama adam bana aşkını ilan etti. İlk görüşte aşk zırvalıkları falan. Elimi tutup onunla bir randevuya çıkmamı istedi. Ama ben reddettim. Biliyorsun ki hali hazırda aşık olduğum bir erkek arkadaşım var zaten."
Ellerimi havaya kaldırıp bir de 'Ahh naparsın ben Oh Sehun'um herkes cazibeme kapılıyor işte' bakışı fırlattım. Bir anda tüm bunları nasıl uydurduğumu ben bile anlamamıştım. Bendeki sorun da buydu işte, yalan söylemeye olan meyilim yüzünden ara sıra birkaç sır ediniyordum. Ve hiçbir zaman da 'neden böyle söyledim şimdi' diye soramıyordum kendime... Sürekli yalan söylemek büyük. bir sorundu ama takmıyordum bile. Üstelik Anthemis'in dediklerime inandığı son derece aşikardı. 'Haklısın.' dercesine kafasını sallayıp, çıkardığı çeketini askılığa astı. Saat sabaha karşı 4 olduğu için eve huzurlu bir sessizlik sahipti. Bir daha asla karşılaşmayacağıma emin olduğum bir sessizlik.
"Aslında.." Anthemis, tam odasına girerken fısıldayarak geri dönüp bana baktı. "Sanki, daha çok.. Sen adama bir şey anlatıyormuş gibiydin?"
Kutlayın Oh Sehun'un göt gibi kalışını.
"Ahh evet." Kabul ediyorum ki Anthemis gerçekten de zeki bir kızdı, fakat ben de usta bir yalancı. Yalancı çok ağır oldu, biz ona sır saklayan diyelim..
"Adama neden birlikte olamayacağımızı anlatıyordum, bilirsin biz farklı dünyaların insanlarıyız falan."
Anthemis kafasını sallayıp gözlerini tekrar boşluğa dikti, odasına girmek istemediğini gözlerinden anlayabiliyordum.
"Emin misin?" diye sordum olabildiğince sessiz olmaya çalışarak, ardından devam etmem gerektiğini düşündüm. "Yani Amber'dan ayrılacak mısın?"
Anthemis bir put gibi öylece durmaya devam etti, gözlerini diktiği boşluktan ayırmıyordu. Tam ona doğru bir adım atacağım sırada elini kaldırıp ağzına bastırdı. Her ne kadar ortam karanlık da olsa ağladığını biliyordum. Sonunda, elleriyle hızla yüzündeki görünmez göz yaşlarını silip kafasını kaldırdı.
"Evet." dedi sonunda, sesi hafiften titremişti fakat ikimizde bunu umursamadık.
Ve bu koskoca evden birinin ayrılacağını bilmek bir şekilde canımı sıktı. Başta sadece 3 kişiydik ve ev anlamsız derecede büyüktü, insan sayısının azlığı evde kasvetli bir havaya neden oluyordu. Tao ve Amber aynı bölümde okuyorlardı. Tao ile bir partide tanışmış ve onun sayesinde Amber ile tanışmıştım. Yeni bir ev için hevesliydim ve Tao da artık yurt odalarından sıkılmıştı. Amber bizi, babasının sırf onu başından savmak için aldığı, yeni ve mütevazi evinde yaşamaya çağırdığında, sanki evin tapusunu bizim üzerimize yapmış gibi koşarak onun yanına yerleşmiştik. O zamanlar üçümüz de henüz üniversitedeydik. Amber ve Tao'nun okulu bittiğinde ben sınıfta kaldığım için okulun 2 sene daha uzamasına neden olmuştum. Amber, baba parası yemek için inzivaya ayrılırken, Tao botanik alanında yüksek lisans yapmak için okulda kalmıştı. Ben mezun olmayı sonunda başardığımda ise Tao doktora yapmak için tekrar okulda kalmıştı. Sonunun ne olacağını henüz bilmiyordum. Bu gidişle bitkilerle kafayı bozacağı garantiydi ama.. Her neyse, bok gibi de para kazanacaktı sonuçta. Ben de asistanlık yapıp ofisteki aptallara çay kahve taşımaya devam edecektim, ara sıra yaptığım gibi içlerine tükürmekten geri durmayacaktım. Onlar da hiçbir halt anlamaycaktı, sonuçta Fated To Love You'daki ezik kız kadar masum olduğumu düşünüyorlardı. Gerçi öznel bir yaklaşımla bakarsak bence de masumdum. Her neyse, Minseok ve Luhan'ın eve taşınması ise tamamen tesadüfen gerçekleşmişti, Amber artık koskoca evde 3 kişi yaşamaktan sıkılmaya başlayınca yeni ev arkadaşları arayışına başlamıştı fakat hiç kimseyi beğenemiyordu, ev ilanı için gelen herkesi kapı dışarı etmek artık en büyük hobisi haline gelmişti. En son birilerini bulacağımıza dair umudu kesmiştim. Taa ki bir 29 Haziran günü onur yürüşünde Minseok ve Luhan'a rastlayana kadar. Her nasıl olduysa onlarla o gün tanışmıştık ve ertesi gün bizim eve taşınmışlardı. Mutlu mesut yaşamak diye buna derim.. Ve ardından Luhan, kuzeni Chen'in birkaç gün bizde kalıp kalamayacağını sordu. Sonra Chen bize yerleşti. Kimse de bu çocuk ne ara taşındı buraya diye sormayı akıl edemedi. Ve Anthemis'in gelişi. Ben henüz evdeki kalabalığa alışamamışken bir gün Amber yanında Anthemis ile gelip, işte kız arkadaşım taa daa yaptı ve o günden sonra Amber'ın bir diğer yüzünü görmüş olduk. Normalde bize karşı son derece sevecen davranan Amber, tam bir şeytana dönüşüp Anthemis için dünyayı dar etmeye başladı. Anthemis ise sanki hiçbir sorun yokmuş Amber'a katlanmaya devam etti. Fakat herkesin bir sabrı, her sabrın bir sınırı vardır derler.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secrets // sekai
Fanfiction"Ağzın da baya bozukmuş." dedim hiç istifimi bozmadan. "Bir de eğer beni şu anda öpmeye niyetlendiysen, hala dişlerimin arasında kusmuk parçaları var ona göre hareket et." *Sır Tutabilir misin?* kitabından uyarlamadır.