Eve dönerken günün yorgunluğunu kemiklerime kadar hissedebiliyordum. Üstelik fiziksel bir yorgunluktan öte zihinsel bir yorgunluktu yaşadığım. Bir anda her şey, tüm duygular o kadar çok iç içe girmişti ki ne yapacağımı bilemez bir haldeydim. Ve en kötüsü de bir döngü misali yarın yine aynı şeyleri yaşıyacaktım. Bundan kurtuluş yoktu.
İş yerinden çıkıp eve gidene kadar aklımda Jongin'in dediği cümle dönüp durmuştu. Ona her şeyi anlatmamalıydım. Benim hakkımda her şeyi bilen, beni en az benim kadar iyi tanıyan bir adamla baş edebileceğimi düşünmüyordum. Biliyordum ki aklımdan hiçbir şekilde çıkmayacaktı. Ben bir aziz değildim ve gece gündüz bunu düşünmekten çıldıracak duruma gelecektim. Bunu Lay'e yapamazdım. Zaten Mi Young ile çıkarak ona yeterince ihanet ediyordum, bir de başka bir erkekle yatarsam vicdan azabından ölürdüm. Her ne kadar zevkli bir seks hayatımız olmasa da en azından Lay beni seviyordu. Bundan daha önemli ne olabilirdi ki? Beni seviyordu işte, ona minnettar olmam gerekirken ben onu aldatıyor ya da bunun hayallerini kuruyordum..
Tüm bu düşünceler kafamı allak bullak ederken metroya bindim. Belki de olayı çok fazla abartıyordum. Kim Jongin belki de sadece benimle dalga geçmek için böyle bir şey söylemişti. Ya da o da bir erkeğin eşcinsel olduğunu öğrendiğinde hemen onu altına almaya heveslenen diğer heterolardan biriydi sadece? Bu tür tipleri defalarca görmüştüm değil mi? Belki de tek amacı sadece deliğimi becermekti.. Ondan sonra beni bir köşeye fırlatıp.. atacaktı... Ve bu işte incinen taraf yine ben olacaktım. Her şekilde işin sonu kötüydü..
Pekala, bu sabahki olay hiç olmamış gibi davranmak en iyisi ve en mantıklısıydı. Hatta sadece bu sabahki olay değil, o malum uçak yolculuğunu da hiç yaşamamış gibi sayacaktım. Kim Jongin benim patronumdu ve aramızdaki ilişki en fazla bundan ibaret olabilirdi. Bu yüzden bir daha onunla hiç konuşmayacak, tıpkı diğer çalışanlar gibi davranacaktım. Kesinlikle en mantıklısı buydu ve. Aman Tanrım Kim Jongin Benim Tatlı Noktamı Bulmak İstiyordu bunu nasıl görmezden gelebilirdim? Gözlerimi her kapattığımda sadece bunu düşünüyordum, gözlerimi her kapattığımda Jongin'i bana yaslanmış bir şekilde görüyordum ve bu inanılmaz derecede utanç vericiydi. Sanki birisi tüm donlarım ortadayken odama girmiş gibi utanıyordum..
Sonunda eve girmeyi başardığımda hemen uyumak istiyordum. Saatin daha erken olması falan umrumda değildi. Tek istediğim kendimden geçmek ve kafamdaki tüm düşünceleri bir süreliğine de olsa beynimin en derin noktasına gömmekti.
"Biz de seni bekliyorduk."
Tabii kader benden yana olsaydı tüm bu isteklerimi gerçekleştirebilirdim. Eve girer girmez gördüğüm manzara beklediğim bir şey değildi. Salonun ortasında duran açılmamış içki şişeleri ve etrafında oturan 5 sersem insan görüş alanıma girdiğinde tek yapabildiğim gözlerimi devirmekti. İşte, yine toplu depresyon anlarından birini yaşıyorduk. Bu tür anlarda kimse içmeye başlamaz, evin her üyesinin tamamamlanmasını beklerdi. Ben de eve geldiğime göre kadro tamamdı. Anthemis'i saymıyordum tabii ki.
"Pekala." dedim çantamı vestiyere bırakırken. "Amber terk edildi, bense şirketteki sorunlarla uğraşıyorum. Peki size ne oluyor."
Tek tek Xiumin, Luhan, Tao ve Chen'e baktım. Dördü de şimdiye kadar tanıdığım en tasasız insanlardı.
"Toplu depresyon gecesine katılamazsınız." dedim son derece ciddi bir ifadeyle.
"Bu gecede mutlu insanlara yer yok."
İtiraz nidalarını duyunca kahkaha atmamak için kendimi tuttum. Chen bir çocuk gibi ayaklarını yere vuruyordu.
"Biz sadece içmek için buradayız." Tao çok ciddi bir ifadeyle konuşmaya başladı. "Hem hepimiz depresyonda olursak aramızda mantıklı düşünen kimse çıkmaz. Bu yüzden biz varız."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secrets // sekai
Fanfiction"Ağzın da baya bozukmuş." dedim hiç istifimi bozmadan. "Bir de eğer beni şu anda öpmeye niyetlendiysen, hala dişlerimin arasında kusmuk parçaları var ona göre hareket et." *Sır Tutabilir misin?* kitabından uyarlamadır.