Aile toplantısı Jongin'in şehrin biraz dışındaki çiftlik evinde yapılıyordu. Daha önce sadece bir defa katılmıştım bu zımbırtıya ve tam anlamıyla felaket bir şeydi. Şirketteki tüm çalışanların ailelerini getirdiği bir çeşit tanışma - kaynaşma toplantısıydı. Hayattaki en büyük amacım (tabii Tao'nun odasını kapmak dışında) ailemi bu toplantıdan ve şirketteki her bir çalışanı ailemden uzak tutmaktı. Başaralı olamamıştım.."Geri dönmek istiyorum." diye ağlamaklı bir sesle mırıldandım, annem her nasıl haberdar olmuşsa artık toplantı için fena halde heyecanlıydı. Orada olmak yerine bileklerimi dikine kesmeyi tercih ederdim fakat işte oradaydım, Jongin'e ait olan evin devasa bahçesinde ayakta dikiliyordum.
"Düşündüm de.." Chen'in konuşmasıyla yüzümü ona döndüm, güneş yüzünden gözlerini hafif kısmıştı. Bakışları doğrudan eve kilitlenmişti, hayranlığı yüzünden okunuyordu. Derin bir iç çektikten sonra konuşmasına devam etti: "Eğer Jongin'i istemiyorsan bana yapabiliriz, şu ev için bile adamın köpeği olunur be."
Doğrusu o konuşurken neden burada olduğunu sorguladığım için pek tepki veremiyordum. Chen'in benimle neden geldiği konusunda en ufak bir fikrim bile yoktu, tıpkı Xiumin ve Luhan'ın neden geldikleri konusunda fikrimin olmayışı gibi. Dediklerine göre onlar da aileden sayılırlarmış, sesimi çıkarmadım. Tek kelime bile edemedim çünkü Chen önce saçlarımı yapmış ardından da Tao'nun kıyafetlerinden harika bir kombin yaratmıştı bana ve inanın bu bir kedinin yavrularını çalmak kadar tehlikeli bir durumdu. Tao'nun fark ettiği anda bizi paramparça etme ihtimali vardı. Ardından Xiumin de bizi çiftliğe kendi arabasıyla götürebileceğini söylemişti. Bu durumda gelmeyin demem tam bir hayati tehlike anlamına geliyordu.
"Evet." dedim Chen'e dönmeden, gözlerimle bahçede bizimkileri arıyordum. Devasa bahçe fena halde kalabalıktı, aileler çoktan pikniğe başlamışlardı ve etrafta çocuklar koşuşturuyordu. "Eğer Jongin'i bir daha görebilirsem inan bana sana ayarlarım onu Chen."
Jongini bir daha göremeyeceğimin bilincindeydim. Bu inanılmaz bir umutsuzluktu ve ben bunu düşündükçe olan şey şuydu; karnımdan başlayan bir sancı yavaş yavaş beynime doğru ilerliyordu. Tüm tüylerimin diken diken olduğunu hissediyordum. Akciğerlerimden kopup gelen kirli havayı dışarıya üflerken aynı zamanda boğuk bir ses dökülüyordu ağzumdan, kurbanlık bir hayvanın kesileceğini anladığı andaki gibi hırçın ve umutsuz hissediyordum kendimi. Bedenimdeki tüm kan beynimde toplanıyordu. Gittiği ve bir daha dönmeyeceği fikrini kaldıramıyordum. Mantıklı olmayabilirdi fakat gözlerim baktığı her noktada onu arıyordu. Onun bahçesinde onun anılarıyla dolu olan eve bakarken varlığı diğer tüm düşüncelerimin yanında aklımı işgal ediyordu.
"Gitti mi yani kesin olarak."
Bahçede gözlerimi gezdirmeye devam ederken kafamı salladım, ona fena halde kızgındım. Binlerce sebebim vardı bunun için ve mantıklı olan tüm bu kızgınlığın eseri bir nefret barındırmamdı içimde. Bense kesinlikle mantık denilen şeyden bir gram bile nasibimi alamamıştım, zaten en başından Jongin'le aramızda bir şeylerin olmasına izin vermek bunun en büyük kanıtıydı. O anda ise sanki olan onca şey olmamış gibi gözlerimin baktığı yerde onu görmeye ihtiyaç duyması saçmalıktı.
"Konuştun mu onunla?" diye soran bu defa Xiumin'di. Omuz silktim.
"Hayır, aradı ama açmadım."
Ve bence doğru olan da buydu, açtığımda ne diyecektim ki 'Selam Jongin, sen bana söz verip siktir olup gittikten sonra hayat benim için tam bir işkenceye dönüştü, nefes almaktan nefret ettim, kendimden nefret ettim, odamı yakmaktan son anda yırttım ama iyiyim, gerçekten. Her nerede ve Soo denilen o şahsiyetle ne yapıyorsan yapmaya devam et..'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secrets // sekai
Fanfiction"Ağzın da baya bozukmuş." dedim hiç istifimi bozmadan. "Bir de eğer beni şu anda öpmeye niyetlendiysen, hala dişlerimin arasında kusmuk parçaları var ona göre hareket et." *Sır Tutabilir misin?* kitabından uyarlamadır.