‹hyuck pov›
"Bebeğim."
Daha da sıkı sarıldım. Bu "efendim" demekti. Konuşabilecek gibi değildim, Minhyung beni anlardı.
"Durumu ciddi değil. Söz veriyorum sana, hiçbir şey olmayacak."
Arkadan bir yerlerden Yangyang'ın sesini duydum.
"Kötüye bir şey olmaz zaten."
Gülmem için söylemişti ama kötü hissetmekten başka bir şey yapamıyordum.
Yine hastanedeydik, bu sefer Jeno için.
"Neden beni vurmadı ki?"
Minhyung'un bana sarılan kolları daha da sıkılaşırken kafama hiç beklemediğim bir darbe yedim.
Yangyang...
"Saçma sapan şeyler söyleme."
Minhyung bir eliyle onu itince uzaklaştı.
"Vurma ona bir daha."
"Aman aman! Yemedim sevgilini."
Sonra adım seslerini duydum, gitmiş olmalıydı. Kafamı kaldırıp ağlamaktan sızlayan gözlerimle Minhyung'a baktım.
"Herkes benim yüzümden zarar görüyor. Babam benden nefret etmekte haklıdır belki de."
Minhyung kaşlarını çattı.
"O pisliğe babam deme lütfen bebeğim."
Sonra yanağımı öptü.
"Herkes, istese de istemese de zarar görür. Hiç dışarı çıkmasan, yatağından bile kalkmasan zarar görebilirsin, bunu durdurmak elimizde değil. En basit şekilde düşünürsek, uykunda yataktan düşebilirsin. Yukhei lisedeyken yataktan düşüp kolunu kırmıştı."
Biraz durup diğer yanağımı öptü.
"Eminim Jeno'ya önceden sorsak, seni korumaya çalışırken zarar görmeyi tercih ederdi."
İç çekip başımı omzuna yasladım. Elleri direkt saçlarımı bulup okşamaya başlamıştı.
"Yine de istemiyorum. Senin benim yüzümden ağlamanı, Jeno'nun vurulmasını, Nana'nın saatlerce kendini tuvalete kilitleyip ağlamasını."
Dudaklarımı birbirine bastırsam da bir hıçkırık kaçıverdi.
"Yanında olmamı bile istemiyor. Benden nefret ettiğine eminim."
"Jaemin yaşadığın iğrenç şeyden sonra dinlenmeni istiyor sadece. Kimsenin senden nefret ettiği yok. Nefret edebileceğimiz muhteşem kötü bir adayımız var zaten."
Saçlarıma bir öpücük bıraktı.
"Ama babam benden nefret etmese başımıza bunlar gelemezdi. Hem zaten beni-"
Lafımı kesti.
"Hayır o pislik ruh hastası olmasaydı başımıza bunlar gelemezdi. Bebeğim çok özür dilerim ama o adam gerçekten psikopat falan olmalı. Buna maruz kalmış olmandan nefret ediyorum ama yaptıkları normal değil. Sağlıklı düşünebilen biri bunları kimseye yapmaz, hele ki kendi oğluna."
Yüzüne bakmamı sağladı ve yanağımı okşarken devam etti sözlerine.
"Neyse ki silah sesini duyanlar polisi aradı ve polis de zamanında geldi. Polisler onu götürdü. İfadelerimizi verdik. Elimizde yaptığı pisliklerin kanıtlar var. Doktorlar Jeno'nun iyi olduğunu söyledi, çabucak eskisinden bile iyi olacak. Her şey geçti diyemem. Belki kabuslar göreceksin, korkmaya devam edeceksin ama ben yanında olacağım. Onu yendiğimizi sana hatırlatacağım, sana sarılacağım. Artık güvende olacaksın, yaşadığın her şeyi unutturmaya çalışacağım sana."
Gözleri dolmuştu konuşurken. Uzanıp dudaklarını öptüm. Tekrar konuştuğunda sesi çatladı.
"Hiçbirini hak etmedin sen. Keşke silebilsem hepsini..."
Kafamı iki yana salladım.
"Ne olursa olsun hepsini silmek istemem. Bir şekilde seninle bu sayede tanıştım ve bundan hiç pişman değilim."
Alnını alnıma yaslayıp gözlerini kapattı. Ben de kapatınca gözlerimi, tamamen onun kokusu ve kollarıyla sarmalanmış, nerede olduğumu bile unutmuştum.
"Seni çok seviyorum Donghyuck. Tüm dünyayı karşıma alırım senin için hiç düşünmeden. Şu çok sevdiğin tilkili dizideki bıçaklar cehenneminde günlerce yürürüm sana gelmek için.* Kelimelerim yetmiyor bazen. Sen kötü hissettiğinde yakıp yıkmak istiyorum dünyayı. Sana iyi geldiğimi bilmek beni dünyadaki en mutlu adam yapıyor. Ne kadar kötü hissedersen hisset, seni dinlemekten sıkılmam, yanından ayrılmam. Sadece kendini açmaktan korkma bana. Yalnız değilsin bebeğim, bir daha asla yalnız olmayacaksın."
Sözleriyle kalbim iyileşiyordu. Vücudum ısınıyor, ruhum huzurla doluyordu.
"Seni çok seviyorum Minhyung. Aşkından ölecek gibi değil ama. Aşkınla sonsuza kadar yaşayabilecekmişim gibi. Hiç hissetmediğim kadar iyi hissediyorum. Bunca yıl kırık olan kanatlarımı sarmış, beni masmavi gökyüzünde beraber uçalım diye salmış gibisin. Her şey daha kolay, daha güzel, daha renkli. Çok süslü kelimeler bulamıyorum, yıllarca susmayı seçtiğimden anlatamıyorum da bazen ama..."
Burnumu çektim. En olmadık yerde akıyordu hep.
"Artık güveneviliyorum. Artık yaşamak o kadar da yakmıyor canımı."
Sözlerimi bitirdiğim gibi dudaklarımız kendiliğinden kenetlendi birbirlerine. İlk defa bir öpücüğü hızlandırmıyordu kalbimi.
Aksine iyice yavaşladı kalp atışlarım. Öyle nazik öpüyordu ki beni...
Bulutlara uzanmak mümkün olsa, Minhyung'un kollarında, onunla öpüşmek gibi hissettirirdi herhalde.
Dudaklarımız yavaşça birbirinden ayrıldığında başını eğip boynumu öptü.
Gıdıklandığım için onu hafifçe ittim. Sonra arkamızdan bir ses duyuldu.
"Sen neden hala buradasın?" demişti Jaemin.
* tale of the nine tailed dizisinde bahsi geçen bıçaklar cehennemi. ince bir köprüde yürüdüğünüzü ve size doğru son hızla gelen aşırı keskin yüzlerce bıçak olduğunu hayal edin. böyle bir şey işte.
AYM SO SİK OF MAYSELF REDIR Bİ REDIR Bİ
ENİVAN ENİVAN ELS ✨CELISİ CELISİ ✨esra erol izleyip jealousy dinlerken bölüm yazmam dkfogöelf
pcr testim negatif çıktı, bugün karantinam bitiyor 🥳🥳
bi de şey, tr dışında olduğum için vpn olmadan istediğim nsfw içeriklere erişebiliyorum... bunun şerefine bir smut bölüm patlatayım mı ne dersiniz? SMDOGÖEPFLG
öpüyom herkesii, sevdiniz mi bölümü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stay alive ⸸ markhyuck
Nouvellesare you thinking about the last time? your lips all over me. /tove lo - thousand miles ‹markhyuck› texting ' düz yazı ' 2 ekim 2021: #markhyuck #1 ✨