Herkese iyi akşamlar :) Nasılsınız bakalım? Neyse... Fazla uzatmadan bölüme geçelim.
Kurduğumuz tüm planlar yaşadığımız hayatlarla bağlantılı.
Oysa yaşadığımız hayatlar kurduğumuz planların çok çok ötesinde olana bağlı.
Yine güzel uykularından birini çekiyordu Cansu. Neden mi güzel? Çünkü rüyasında babası ona çok fazla dondurma almıştı. Her türlüsünden hem de. Vanilyalı, çikolatalı, fıstıklı, meyveli ve daha niceleri. Sekiz yaşındaki bir kız için bu cennete bedel bir hediyeydi. Zira Cansu şuan kendini cennette gibi hissediyor.
Lakin bu güzel rüya annesinin Cemre'yle ortak kullandığı odalarına dalarak onu uyandırmasıyla son bulmak zorunda kaldı. Çünkü güzel rüyalarının katili olan annesi bunu hep yapardı. Rüyalar aleminde gezen Cansu'nun sevinci hep annesi tarafından suikasta uğrardı. Bugün de o günlerden biriydi sadece. Ne olurdu sabah yedide değilde onda kalksaydı mesela. Bugün pazar ne de olsa.
Cansu omzundan sarsıldığını hissetti. Annesi tenbel kızını uyandırmaya çalışıyordu. "Kız Cansu, kalksana kış uykusuna mı yattın yavrum." Diyen annesi ile kafasını içinde olduğu yorgana daha çok gömdü.
Annesinin onu dondurmalarıyla birlikte rahat bırakmasını istiyordu. "Lütfen anne beş yüz elli beşinci dondurmadan sonra." Dedi kendi de ne dediğini anlamayarak.
Hiçbir şey anlamayan Sevim hanım kızının bu garip hallerine alışkın olduğu için ne dediğini sorma zahmetine bile girmedi. Zira kızı böyle saçma sapan cümleleri hep kullanırdı, genellikle kendini haklı çıkarmak için. "Ben onu bunu anlamam kızım hadi kalk. Murat amcanlar geldi, birlikte kahvaltı yapacağız. Hadi kalk annem." Dedi nazlı kızının nazıyla biraz daha oynayarak.
Lakin tepesinin atmasına çok az kalmıştı.
Sevim hanımın en nefret ettiği şeyler arasında listede en başı çeken şey; sabah geç kalkmak ve sofraya birlikte oturmamaktır.
"Anne ya," diyerek homurdandı Cansu. "Murat amcalar kimse değil ki, onlar bizim komşumuz değil mi?" Çocuksu isyanını sürdürdü. "Onlar aileden sayılır. Bunu hep sen söylüyorsun. Ben olmasam da olur yani. Her gün görüyorum zaten onları." Yorganın üstünden kafasına yediği darbeyle neye uğradığını şaşırdı küçük kız. Annesi ona vurmuş muydu?
"Bak benim sabrımı zorluyorsun Cansu. Kalk dediysem kalk kızım. Ayıp, insanlar evimize gelmiş, sen utanmıyor musun burada böyle uyumaya?"
Bu soru karşısında Cansu'nun fazla düşünmesine gerek yoktu. Bu yüzden hızlıca, "Hayır." Dedi. Lakin kafasına yediği ikinci darbeden sonra kaçışının olmadığını anlayarak ofladı.
"Oflama bana. Anneye oflanmaz." Dedi kaçıncı kez aynı kelimeleri söylediğini bilmediği annesi.
Ne kadar çok yatakta kalırsa ondan ayrılmanın bir o kadar zor olacağını anlayan küçük cadı tekrar oflayarak yatakta oturur pozisyona geldi ve ayaklarını uzatarak parkenin soğuk zemini ile birleşmesine izin verdi. Elini yüzünü yıkamak için banyoya ilerleyen kız aniden aklına gelenlerle duraksayıp annesine döndü. "Anne lütfen krep yaptığını ve yaptığın o kreplerden bana da ayırdığını söyle." Dedi telaşlanarak. Zira açgözlü abisi ve komşu çocuğu kepçe kulak Yiğit küçük cadının inadına o sofraya oturana kadar kreplerin hepsini yiyip bitiriyorlardı. Bunu bilerek yaptıklarına emindi Cansu. Gıcık şeyler. O ağaç tepesine çıkma vukuatından sonra abisi ve kepçe kulak Yiğit çok iyi arkadaş olmuş, üstelik o Yiğit denen çocuk evlerine kadar girmeyi başarmıştı. Cemre bile çok sevmişti o çocuğu. Lakin bir yıl olmasına rağmen Cansu hala Yiğit'le arasına mesafe koymuştu. Kimseyle kolay kolay arkadaş olamıyor ki ne yapsın. Tabi bunda abisinin en iyi arkadaşı olma yolunda ilerlemesinin de payı büyük. Çünkü abisini kendisinden çaldığını düşünüyor küçük cadı. Lakin her ne kadar Yiğit'ten uzak durmaya çalışsa da kendi de Yiğit'i seviyordu. Sadece bunu henüz anlamamıştı. Kıskançlık gözünü kör ettiği için Yiğit'i çoktan küçük kalbinin içine davet ettiğinden henüz habersiz küçük cadı. Hem ikisi bir olmuş Cansu'ya bu dünyayı dar ediyorlardı. Tabi Cansu bu olaylı planların altında kalmıyordu orası ayrı bir konu. Zira o da çok iyi dost olmuş bu iki çocuğa dünyayı dar ediyordu. Her şey karşılıklı bu dünyada neticede değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZİM HİKAYEMİZ
ActionGerçeğin peşinde koşarken yalanların esiri oluruz. Koşarken ayağımıza dolanan, Bir sarmaşık misali bizi boğan, O yalanların varlığını sorgularız. Geriye dönüp baktığımızda ise yalanlarla bezenmiş bir gerçekle karşılaşırız. Yolum, yalanlara bezenmiş...