*Geçmiş*
Seçimlerimizde ne kadar özgürüz? Biz aslında seçimlerimizi yaparken tahmin ettiğimiz kadar 'özgür' müyüz? Ve ya seçim yapma sürecimiz çevremizdeki insanlara benziyor mu? Aslında biliyoruz ki hepimizin başlangıç noktası, genetik yapısı, beyinleri, dünyaya geliş koşulları ve karşılaştığımız olaylar çok farklı. Bu da benzer olaylar karşısında çok farklı tepkiler vermemize neden olabiliyor.
Bir kişinin çocukluk, ergenlik, olgunluk, yaşlılık gibi yaşamlarının farklı dönemlerinde bile beyin farklı şekilde çalışıyor. Örneğin prefrontal korteksin henüz gelişmediği ergenlerde karar verme ve dürtü denetiminde yetişkinlere göre belirgin farklılıklar var. Ve bazen de beyinde meydana gelen biyolojik bozukluklar ve fiziksel hasarlar, örneğin tümörler, kişinin davranışlarında dramatik değişikliklere neden olabiliyor. Frontal kortekste uzun dönemde yavaş ilerleyen bazı hasarların kişilik değişimlerine yol açtığı, saldırganlık, sekse aşırı düşkünlük, toplumsal ve ahlaki değerleri hiçe sayma gibi davranışlara neden olduğunu biliyoruz. Peki ama dış görünüşünden bakıldığında sağlıklı görünen bu adam neden Zeynep ablayı öldürdü? Bunu nasıl yapabildi? Ve hala karşımda durmuş nasıl pişkin bir şekilde sırıtabiliyor?
Belki gerçekten de hasta. Psikolojik sorunları var ama biz bunu bilmiyoruz.
"Beni gördüğüne pek sevinmemiş gibisin. Ama sana kırılmıyorum çünkü son görüşmemiz hiç iyi geçmemişti." Diyerek bana doğru adımlamaya başladı. Benim tam olarak on adım kadar uzağımdaydı ve gittikçe yaklaşmaya başlıyordu. Ben ise yerimde donup kalmıştım ve sadece onun bana doğru gelişini izliyordum. Ondan kaçamam bu yüzden bunu hiç denemedim bile. Çünkü kaçamam işte. Adam zaten nerede yaşadığımdan tut nerede olduğumla ilgili her şeyi biliyor. Neden kaçmakla zaman kaybedeyim ki. Ne için geldiyse onu söyleyip gitsin çünkü şuan ondan daha büyük sorunlarım var. Mesela Eroğlu'nun Cemre'yle ne işi olduğu gibi.
"Benden istediğin her şeyi yaptım."
Kendimden beklemediğim bir soğukkanlılıkla söylediklerimden sonra adımları durdu sonra yere eğdiği kafasını kaldırarak siyah gözleriyle bana bakmaya başladı. Böyle sakin bir şekilde gözlerini dikerek bakınca çok ürkütücü görünüyor. Bu da benim ödümü koparıyor ama dışarıdan bakan birisi hiç korkmadığımı söyleyebilir.
"Biliyorum." Sessiz geçen birkaç saniyeden sonra konuştu ve hala gözünü dikmiş bana bakıyor. Nedense bu bana fırtına öncesi sessizlik gibi geldi. "Bu yüzden hala nefes alıyorsun ama... Ben buraya bu yüzden gelmedim." Kaşlarım çatıldı. Bu yüzden gelmediyse ne için gelmiş olabilir ki?
"Bu yüzden gelmediysen neden buradasın o zaman?"
Benim şaşkın bir şekilde ona baktığımı gören adam yine sırıtmaya başladı. O böyle sırıtınca sinirlerim bozuluyor, ağzının ortasına birini yapıştırmak istiyorum ama yemiyor tabi. Çünkü arkasında durmuş iki silahlı adam var ve her an saldırıya hazırmış gibi bekliyorlar. Sanki ona bir şey yapabilirmişim gibi. İşte buna gülesim geldi ama son anda kendimi frenlemeyi başardım ve karşımda durmuş bana bakan adama verdim tüm dikkatimi.
"Seni olacaklar için uyarmaya geldim diyebiliriz."
"Ne demek istiyorsun?"
"Demek istediğim," Duraksadı ve cebinden çıkardığı sağ eliyle öylesine bir hareket yaptı. "Bu arada haberi sana çoktan gelmiştir diye umuyorum, Eroğlu Zeynep'i senin öldürdüğünü biliyor ve senin için geliyor." Rahat bir şekilde dudakları arasından dökülen kelimeleri ilk önce anlamadım ama sonra yavaş yavaş söylediklerini idrak etmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZİM HİKAYEMİZ
ActionGerçeğin peşinde koşarken yalanların esiri oluruz. Koşarken ayağımıza dolanan, Bir sarmaşık misali bizi boğan, O yalanların varlığını sorgularız. Geriye dönüp baktığımızda ise yalanlarla bezenmiş bir gerçekle karşılaşırız. Yolum, yalanlara bezenmiş...