Öncelikle okuyan okumayan herkese kucak dolusu selamlarımı iletmek istiyorum. Ben bu platformdan çok hikaye okudum. Bazısı hayatımı sorgulamama bile neden oldu. Yani anlayacağınız bir okuyucu olarak eskiyim buralarda. Ama yazmaya gelince bu ilk naçizane hikayem. Bu yüzden kusurlarım olursa affola.
Hikayeme bir şans verip, yorum yaparsanız sevinirim. İnsanların yorumlarını (düşüncelerini) okumayı seviyorum da.
Cesaret ister insan bazen.
Annesinden belki babasından.
Bir yabancının gözlerinden,
Ya da sözlerinden,
Hiç olmazsa tek gerçeği olan kaleminden.
Ey yabancılar, bu kağıda bir kalem tutar mısınız?
Arkadaşlar, cesaretime ışık tutar mısınız?Eskiden nasılda kolaydı herşey,
İşe giden insanların sesi,
Ortalıkta oynayan çocukların şen kahkahası,
Yüreklerdeki buzları eriten annelerin duası varmış.
Sobada demlenmiş çay, sohbete sohbet katarmış.
Yüreklere kin, nefret tohumları değilde samimiyet, sevgi katarmış.
İnsanların karnı aç olsa bile, gönlü tok yatarmış.
Kötüler her zaman vardır ama iyiler kötülüğe giden yolu kapatırmış.
Kötülerin gazabı iyilerin sevgisine kadarmış.
Şen kahkahalar, gülen gözler etrafı huzur gibi sarar, her yer huzur kokarmış.
Şimdi insanlar işe değil ava çıkar olmuş,
Çocuklar oynamaya değil çalışıp eve ekmek getirmeye gider olmuş.
Mazlumun ahı şeytanın kahkahasına karışır olmuş.
Küçük bir çocuğun göz yaşı, bir annenin feryadı,
Ne ruha dokunur olmuş, ne de kalbe sesini duyurur olmuş.
Göğe kadar yükselen acılar var olmuş.
Gözler kör, kulaklar sağır, diller lal olmuş.
İyiler var ama hep kötüler kazanır olmuş.
Herkes vicdanının sesini kapatır olmuş.
Kalpler sevgiye aç, ruhlar iyiliğe muhtaç.Benim karanlıkta kalmış ruhumun o karanlığın içinde tutunabilmesi için küçük bir ışığa muhtaç olması gibi...
Odamdaki pencerenin önünde oturmuş olanları düşünüyorum. Son iki yılda her zaman yaptığım gibi... Saat sabahın dördüydü ve ben hiç uyumamıştım. Zaten o günden sonra hiç kabussuz, korkudan uzak, normal bir uyku uyuyamadım. Uykularım bile bana sırtını dönmüş yerini kabus dolu bir gerçeğe bırakmıştı.
İnsanlar unutmak istedikleri bir şey olduğunda kendilerini uykunun tatlı kollarına bırakırlar. Kısa bir zaman dilimi de olsa unuttukları o acı, nefes almalarına yardım eder uyku. Ama bana bu bile çok görüldü. Yaşamamın haram olduğu bu dünyada uyku bile çok görüldü bana. Galiba ben bu dünyanın içinde var olmaması gereken o canlılarından birisiyim. Neden mi? Çünkü payıma düşen bu acı kaderin bir oyunu olamayacak kadar gerçek, kabul edilmesi zor ve unutması mümkün olmayan bir çelişki. Ve ben bu çelişki girdabının içinden çıkamıyorum.
Ben kim miyim? Ben yapılan bir yanlışın sonucunda ölümü bekleyen, onu arzulayan bir kızım. Ben beyaz bir örtünün üzerindeki o siyah noktayım. Ben satırların arasındaki o boşluğum. Ben bana verilen bu hayatın kötü karakteri olmaya zorlanmış bir figürüyüm. Ben azraile bile meydan okumuş o kızım!
Sizce hikayemiz ne zaman başlar? Evet, hikayemiz dedim çünkü herkesin bir hikayesi vardır... iyi ya da kötü. Ama asıl soru hikayemizin ne zaman başladığı. Ben insanın hikayesinin doğduğu gün başladığını sanırdım ama geçte olsa öyle olmadığını anladım. Çünkü benim hikayem öyle olmadı, benim hikayem bittiğini düşündüğüm yerde tekrar başladı. Benim hikayem öldüğümü düşündüğüm yerde tekrar başladı. Hayat bana ikinci bir şans verdi ama yaşadığım her an keşke o yerde öylece ölseydim diyorum ama ölemedim. Çünkü hayat bana bunu da çok gördü. Daha dur senin zamanın gelmedi, daha yaşayacakların bitmedi, daha cezan bitmedi diyerek bu adaletsiz dünyada beni sımsıkı tuttu ve bırakmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZİM HİKAYEMİZ
AzioneGerçeğin peşinde koşarken yalanların esiri oluruz. Koşarken ayağımıza dolanan, Bir sarmaşık misali bizi boğan, O yalanların varlığını sorgularız. Geriye dönüp baktığımızda ise yalanlarla bezenmiş bir gerçekle karşılaşırız. Yolum, yalanlara bezenmiş...