10.BÖLÜM - İLK GÖREV (Düzenlendi)

40 4 0
                                    


Herkese merhabalar... Aslına bakarsanız bu bölüm hiç içime sinmedi. Nedense güzel yazmadım düşüncesine kapıldım. Ama umarım siz beğenirsiniz. Yorumlarda görüşürüz... :)










Neredesin azrail?
Ölüm senin işin ama dünyada her nefes alıp veren canlı ölüm meleği olmuş.
















Biriyle aranızdaki bağın güçlü olması için o kişiyle kan bağının olması mı gereklidir illaki? Dostluk dediğimiz kavram unutulmayacak kadar güzel ve sadece ender insanlarla yaşanacak kadar özel bir kavram değil midir? Bizi kardeş yapan sadece aradaki kan bağı mıdır? Hayır, göğüs kafesimizin içinde yerleşen kalp işidir, kardeşlik. Kan bağıyla bir ilgisi yoktur yani. Başın sıkıştığında, korktuğunda, birine ihtiyaç duyduğunda kimi arıyorsan "Ailen" odur. Arkadaşın, dostun, kardeşin diyebileceğin kişi odur.

İşte bu üç kardeşin de canım, kanım diyebileceği bir dostluğun temeli böyle atılmaya başlamıştı. Tabi o zamanlar bunu hiçbiri bilmiyordu. Daha yedi yaşına yeni basmış olan Cansu bir yerde durmayan, aşırı hiperaktif bir çocuktu. Öyle ki ailesine illallah ettirmişti. İşte böyle günlerden birinde abisine küsen kız yüksek bir ağacın tepesine çıkmıştı.

"Yakalayamazsın ki yakalayamazsın ki." Lüle lüle olan saçları yukarıdan aşağıya baktığı için yüzüne doğru dökülmüştü. Ancak o bundan hiçte şikayetçi gibi durmuyordu. Lakin onun aksine abisi oldukça öfkeliydi küçük olmasına rağmen cadılıkta üstüne daha iyisini tanımadığı kardeşine. Kız kardeşi dakikalar içinde Ayaz'ı çileden çıkarmayı başarmış ve tüm mahalleyi peşinden koşturmuştu. Ta ki mahallenin başındaki bu eski ve büyük ağacın tepesine çıkana kadar.

"İn oradan küçük cadı." Diye bağırdı aşağıdan yukarıya doğru bakarken.

"Hayır. En tepeye çıkacağım ve sen de beni yakalayamayacaksın." Dedi abisini ne kadar sinirlendirdiğinden habersiz. Ve dediğini yaparak her zaman ilk dalına kadar tırmandığı ağacın bu kez altıncı dalına tırmanmayı başarmıştı.

Ayaz arkadaşlarıyla basketbol maçı yaparken haylaz küçük kardeşi onların topunu kaptığı gibi nereden bulduğunu bilmediği makasla patlatmış bu da yetmezmiş gibi onlarla alay ederek olay yerinden hızlıca uzaklaşmıştı. Ve koşarken de hala şoktan çıkamayan çocuklara nanik yapmış, böylelikle de son durağı bu ağacın en tepesi olmuştu.

"Şansını fazla zorluyorsun cadı, hadi in oradan aşağı." Diye bağırdı ağaçta olan yaramaz küçük kız kardeşine doğru. Küçük cadı onu dinlemek bir yana, dala oturup küçük ayaklarını sallamaya başladı. Abisini öfkeden delirttiği için keyfi bir hayli yerindeydi. Abisi tekrar bağırdı. "İn diyorum sana küçük cadı, dal sallanıyor. Çok tehlikeli. Düşmek mi istiyorsun!" Sallanan dalı gördükçe Ayaz'ın öfkesi diniyor, yerini korku ve telaşa bırakıyordu. Lakin küçük kardeşi abisinin gözlerindeki korkuyu göremeyecek kadar çok küsmüştü ona. Neden mi? Çünkü okuldan gelir gelmez onunla değil arkadaşlarıyla vakit geçirmişti. Onun yüzüne bile bakmadan üzerini değiştirerek dışarı çıkmış ve saatlerce top peşinde koşmuştu.

Böyle abi mi olurmuş canım?

"Bana ne, inmeyeceğim." Diyerek abisine naz yapan küçük cadı omzunu silkip nispet yapar gibi dudaklarını büzdü. "Yapabiliyorsan gel de sen indir." İşaret parmağını kafasına koyup düşünüyormuş gibi yaptı aynı büzülmüş küçük dudaklarla. "Top oynamaktan vaktin kalırsa tabi." Sesindeki kinayeli tonu soluyan Ayaz eliyle yüzünü sıvazladı ve ya sabır çekti. Kardeşi kendisine düşkündür de biraz. Tamam yalan söyledi. Biraz değil bu küçük cadı abisine aşırı derecede düşkün. "Kış bahçem." Dedi küçük cadı birden. Abisinin bu hitap şeklinden nefret ettiğini biliyordu tabi. "Ayazlı günlerde," diye başladığı sözlerine abisi yüzünden devam edemedi.

BİZİM HİKAYEMİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin