Avucu kadar yüreği olmayan insanlara maskara olmuş
Yüreğinde vicdan taşıyanlar.
Oysa yanıltmış bazılarını tatlı dil ve masum bakışlar.
Yalanlara bezenmiş gerçekleri önümüze sunan değil mi kibirli şeytan?
O bile, bizden olmasına rağmen ona benzeyen insanları ayakta alkışlar.
Siz hiç terk edilmiş bir hayat duydunuz mu? Terk edilmiş bir insan demiyorum ha, terk edilmiş bir hayattan bahsediyorum. Duydunuz mu? Oysa ben gördüm. Yalnızlığa mahkum edilmiş hayatlar gördüm.Oysa yalnızlık; her yaş kesiminden insanların cinsiyet farkı gözetmeksizin karşılaşa bileceği bir sorundur.
Öyle mi?
Yoksa yalnızlık; toplumsal bir sorun mudur?
Size üzerinde çokça düşüneceğiniz bir soru sormak istiyorum. İnsan neden yalnız olur? Hayatını terk ettiğiniz için yalnız olmaz mı? Bu sadece sevgili için geçerli değil, yanlış anlaşılma olmasın. İnsanı sadece sevgilisi terk etmez. Ailesi, akrabaları, arkadaşları, kardeşleri ve değer verdiği herkes ya da hiç kimse insanı terk eder bazen. Geride ne bıraktığını umursamadan, iz bıraktığı insanın hayatını hiçe sayarak gider bazen insan.
Demek ki insan bu yüzden yalnızlaşır.
Değil mi?
Yoksa yalnızlık; yalnız olduğumuzda değil herkesten çok önemsediğimiz kişiden ayrıldığımızda hissettiğimiz duygu mudur?
Çünkü terk edilmiş hayatların insanları yalnızdır.
Birinin hayatına dokunabilmek çok güzel bir şey. Birinin hayatının akışını değiştirme gücünün senin parmaklarının ucunda olduğunu bilmek çok korkunç bir şey. Değil mi?
Birinin hayatından çıkmadan önce ya da onun hayatına girmeden önce bunları düşünün olur mu? İyice bir düşünün. Ardınızda kaybolmuş insanlar ve terk edilmiş hayatlar bırakmayın. Çünkü o kaybolmuş insanlar terk edilmiş hayatlarının yolunu uzun bir süre bulamıyorlar. Bazen yanlış sapaktan dönüyorlar ve acılara, ızdıraplara gebe olan bir yolda kanayan ayaklarına inat gözlerinden akan yaşlarla yola devam ediyorlar. Bazense dönüş yolunu hiçbir zaman bulamıyorlar ve hiçliğin ortasında kaybolup gidiyorlar.
Hiç var olmamış gibi.
Sanki hiç yaşamamış gibi.
Terk edilmiş hayatlara kurban edilmemiş gibi.
Son zamanlarda düşüncelerim neden karamsar bilmiyorum. Belki de biliyorum ama umursamıyorum. Hoş umursasam bile fark eder mi o da bir muamma ya.
Ellerim cebimde yürüdüğüm yolda beni boğan düşüncelerimle birlikte köşeyi döndüm. Döner dönmez de geçen gün birkaç iri yarı adamın sıkıştırdığı o kızları ve yanlarında da 17-18 yaşlarında bir erkek çocuğunu gördüm. Bunlar geçen sefer tarafımızdan dövülen o adamlardı ve bu sefer yanlarında başkalarını da getirmişler. Yani bildiğiniz epey kalabalıklar. Adamlardan iri yarı olan biri çocuğu duvara doğru itekleyerek kocaman olan elini de boğazına dayayıp onu boğmaya çalıştı. Kızları ise diğerleri zapt etmeye çalışıyor.
Ne oluyor lan burada!
İç sesim hemen devreye girdi. 'Sarışından beş dakika olmadı uzaklaşalı, hemen başını belaya sokma.' Allah Allah sanki ben diyorum belaya gel beni bul diye. İç sesimin bana yaptığı atara bak yahu. 'Orasını ben bilmem.' Sen bilmeyeceksin de kim bilecek acaba! Arızalı şey.
Birden sinirlendiğimi hissettim. Ayağımın altındaki taşa hırsla güçlü bir tekme attım. "Bir tane gizli saklı yer yok mu lan burada!" Diye böğürmeyi de unutmadım. Oysa yalnız başıma kalıp biraz düşünmek biraz da nefes almak istiyordum. Neden her şey bana çok görülüyor? "Ben rahat bir nefes alamayacak mıyım bu hayatta?" Kafamı kaldırıp gökyüzüne bakarak sorduğum soru tabi ki cevapsız kaldı. Onun yerine başka bir şerefsizden şerefsizce bir cümle duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZİM HİKAYEMİZ
AksiGerçeğin peşinde koşarken yalanların esiri oluruz. Koşarken ayağımıza dolanan, Bir sarmaşık misali bizi boğan, O yalanların varlığını sorgularız. Geriye dönüp baktığımızda ise yalanlarla bezenmiş bir gerçekle karşılaşırız. Yolum, yalanlara bezenmiş...