Eskiden yalnız kalmaktan korkardım. Çünkü hiçbir zaman yalnız kalmamıştım bu hayatta.
Sonra anladım ama.
Yalnızlığımın başladığı yerde korkularım bitti.
Yorgan misali sarıldım yalnızlığıma, Üzgünce baktım ardına sakladığım korkularıma.
Fark yokmuş ikisi arasında.
Biri hüzünmüş baktığında,
diğeri çaresizlikmiş yaşadığında.Kapıdan içeri giren Cahit bey seslendi. "Çocuklar evin direği geldi, neredesiniz?" Cemre kendini kötü hissetmesin diye Cahit bey ve Sevim hanım o geldiği günden beri hiçbir zaman anne baba olarak anmadılar kendilerini. Cemre kendini kötü hissetmesin, hatırlayıp üzülmesin diye hep evin direği ve kraliçesi olarak çağırdılar bir birilerini. Her seferinde farklı bir hitap şekliyle seslendiler bir birilerine.
Sevim hanımın gülen sesi, "Buradayız." Derken Cemre'nin kıkırdayan sesi Cahit beyin karısının neşeli sesine karıştı. Üstündeki ceketi çıkarıp asarken huşu içinde bir iç çekti. Zira bu sesler onun yaşam kaynağı, nefes alıp verme sebebiydi. Onlar gülsün, mutlu olsun diye elinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyordu Cahit bey.
Önünden ışık hızına yetişmeye çalışarak geçip gitmeye yeltenen kızını tek koluyla ensesinden yakalayıp yukarı doğru kaldırdı. "Nereye bakalım küçük hanım?" Kızı çok yaramaz bir çocuk. Bazen kime çektiğini çok merak ediyor Cahit bey.
Ayakları havada sallanan Cansu ise önce durup babasına baktı ardından kollarından kurtulmak için debelenmeye başladı. "Bırak beni baba, işim var." Dedi neredeyse çemkirerek.
Gözlerini deviren Cahit bey, "Babaya sarılmak yok mu Cansu hanım?" Diye sordu sekiz yaşındaki kızına. Cansu yüzünü buruşturduğunda gülümsedi Cahit bey. Kızı oldum olası bu sarılma işlerini sevmez, sevgisini belli edemezdi. Lakin çok iyi hissettirirdi orası ayrı.
"Her gün görüyorum ya baba neden her gün gördüğüm adama sarılayım ki?"
Cahit bey bu sözler karşısında şaşırdı. "Adam mı?" Bu kız kendi babasına adam mı dedi az önce?
"Ergenliğe bu kadar çabuk mu girdin kız sen? Ne bu anarşist tavırlar?"
Karşılık olarak Cansu ellerini babasının yanaklarına koyup, önemli bir şey söyleyecekmiş gibi gözlerinin içine dikkatli bir şekilde bakmaya başladı. "İşim var baba, bırak beni. Senin yüzünden çok önemli bir işim yarım kaldı bak." Sinirli bir şekilde debelenmeye devam etti. "Ya bir bırak beni." Diye tekrardan çemkirdi Cansu. Cahit bey kızının bu haline alışkın olduğu için aldırış etmeden onu kendine çekip sarıldı. Gün geçtikçe büyüyen kızının bu halleri -her ne kadar alışkın olsa da- onu daha çok şaşırtmaktan öteye geçmiyordu.
Kızına aldırış etmeyen Cahit bey onu yanağından öpüp, gül kokusunu içine çektikten sonra yere bıraktı. Cansu söylenerek içeri koşuştururken Cahit bey inanamazmış gibi arkasından baktı. "Ben bu evin babası değil miyim arkadaş, bu kız beni neden özlemiyor anlamıyorum ki?" Sonra da kafasını sallayarak karısının ve ikinci kızının seslerinin geldiği mutfağa doğru adımladı. Kardeşi Halit'in emaneti olan Cemre'si ona kocaman gülümsedi. Üzerinde kırmızı, çiçekli bir elbise vardı ve onunda üzerinden bir önlük bağlanmışdı. Saçları iki yanından şirin bir şekilde sallanıyordu. Bu görüntü karşısında Cahit bey kocaman gülümsedi çünkü çok şirin görünüyordu. Üstü başı un olmuş kızı halinden oldukça memnun görünüyordu. "Geldin mi amcacığım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZİM HİKAYEMİZ
ActionGerçeğin peşinde koşarken yalanların esiri oluruz. Koşarken ayağımıza dolanan, Bir sarmaşık misali bizi boğan, O yalanların varlığını sorgularız. Geriye dönüp baktığımızda ise yalanlarla bezenmiş bir gerçekle karşılaşırız. Yolum, yalanlara bezenmiş...