Medya: Aklımda yoktu içimden geldi sahnesi hahahshs
Upuzun bir bölüm, size tavsiyem yavaşça, sindire sindire okuyun😌
Yorum sınırı koymuyorum ama bol bol yorum isterim! Bize yazmaktan hiç çekinmeyin🧡
Yeni bölümün ne zaman geleceğini biliyorsunuz, 1000 oy gelir mi? Hadi deneyelim🧡
Keyifli Okumalar🍂
***
"Bak bak bak, burada kimler varmış..."
Gözlerini deviren Erez arkasını dönmeye bile gerek duymadan parmağını havaya kaldırdı ve bir el hareketi çekti. "Siktir git Alparslan, seninle uğraşamayacak kadar yoğunum..."
"Ya benimle?"
Arkasını döndüğünde Kont'un peşinde gezindiği Alparslan'ı görmeyi bekliyordu ancak Fırat Üstündağ'ı göreceğini hiç düşünmemişti. Kaşları yavaşça havalandı ve dudakları hafifçe kıvrıldı. Üzerinde pahalı bir takım elbise ve İtalyan deri ayakkabılarla onlara doğru yürüyen Fırat'ın yüzünde de bir gülümseme vardı.
Boyları neredeyse aynıydı, hemen hemen aynı kiloya sahiplerdi. Bedenleri aynı zarif kaslarla sarmalanmıştı ve etraflarına yaydıkları çekicilik aynıydı. Ancak Fırat Üstündağ'ın çok daha karanlık bir havası vardı. Sanki attığı her adımla birlikte arkasında koyu bir gölge de onunla ilerliyormuş gibiydi. Koyu renk düz saçları ve en az saçları kadar koyu bakışları vardı. Esmer teninde bir akik kadar parlak görünen gözleri kimi zaman kahvenin en açık tonuna bürünse de şu an üzerindeki takım elbisenin rengini almıştı. Yüzünde serseri bir gülüş vardı ve keyifli olduğu açıktı.
Alparslan hiç zaman kaybetmeden içkilerin olduğu büfeye doğru yürürken Erez gözlerini devirdi ve kucağındaki bilgisayarı bir kenara bırakarak dostane bir tavırla Fırat'a sarıldı. Geçen yıllarda nadiren bir araya gelmişlerdi ancak aralarındaki, birbirlerini yıllardır görmeseler bile hiç değişmeyecek türden bir dinamikti.
"Seni yarın bekliyordum..."
"Küçük bir baskının zararı olmaz dedim..." diyen Fırat üzerindeki ceketi çıkarıp bir kenara bıraktı ve Erez'in oturduğu kanepenin karşısındaki koltuğa yerleşti. Kont da meraklı bakışlarla adamın ayaklarının dibine çökmüştü ve sanki olası bir tehdide karşın, Erez'in bir sözünü bekler gibiydi. Fırat buna aldırmadan uzandı ve Kont'u kulaklarının arkasını ve başının tepesini kaşırken bacak bacak üstüne attı. "Birileri günlerdir galeriye uğramadığını söyledi, bende buraya geleyim dedim..."
"Ah, küçük kardeşim şu sıralar aşk acısı çekiyor..." Şişe ve üç bardakla yanlarına gelen Alparslan Erez'le dalga geçerek onun çaprazında kalan bir koltuğa yerleşti ve elindekileri ortadaki cam sehpaya bıraktı. "Bu sıralar gördüğün gibi biraz suratsız..."
"Bana diyene de bak," diyen Erez uzanarak içkileri doldurmaya başladı. "Asıl sen kendine bak... Ne oldu? Gülden sonunda sana tekmeyi vurdu mu?"
Alparslan kardeşine bakarken alçak bir sesle hırladı. Ve Fırat onların bu haline neşeli bir kahkaha attı. "Sizi bir arada görmeyi özlemişim, bir gün tüm ekibi toplamamız gerek..."
Fırat'ın bahsettiği ekibin geri kalanı Akın Soydemir ve Ezel Doğan'dı. Ancak ikisinin de hayatı şu sıralar öyle karışıktı ki Erez onların bunun için vakit bulup bulamayacağından emin değildi. Yine de "Bana uyar," dedi. "Biraz eskilerden konuşuruz. Belki biraz kafa dağıtırız..."
"Buna gerçekten ihtiyacımız olduğu kesin," diyen Fırat Erez'e bakarken dalga geçercesine gülümsedi. "Başınızdaki belaları düşününce..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZ GÜLLERİ
General Fiction"Beni özlediğini biliyorum, hala beni istediğini biliyorum Ömür. Duruşun değişmiş, gülüşün ve kelimelerin... Ama gözlerin... Onlar hala aynılar ve sen ne kadar itiraz edersen et, onlar hala beni sevdiğini söylüyorlar..." *** Erez Gündoğdu o serseri...