Merhabaa, biz geldik🧡
Gecikmeler için üzgünüm, takip ediyorsanız biliyorsunuzdur bilgisayarım serviste ve maalesef hem ödevlerime hem de hikayelere ancak yetişebiliyorum şu sıralar. Kısa sürede durumun düzeleceğine inanıyorum.🙏🏻
Upuzun bir bölüm oldu, umarım seversiniz🧡
Bol bol yorum isterim, yeni bölüme 1000 oy ve 600 yorum diyelim mi? Hadi bir deneyelim🍂
Keyifli okumalar🍂
***
Göğsünde sessizce uyuyan kadının saçlarını okşayan Erez Gündoğdu, kolunu başının altına koymuş, çatık kaşlarla tavanı seyrediyordu. Saçları birkaç dakika önceki sevişmelerinden sonra iyice dağılmıştı. Birkaç tutamı nemden alnına yapışmış, birazı ise kaşlarının önüne dökülmüştü. Göğsü sessizce yükselip alçalıyor, beline kadar sıyrılan örtülerin altında yarı çıplak durmak onu rahatsız etmiyormuş gibi kıpırtısızca uzanıyordu.
Aslında içerisi serindi ama o üşüdüğünü hissetmiyordu. Örtüleri tıpkı bir koza gibi Ömür'ün vücuduna dolamış ve onu sıkıca kendine çekmişti. Tenini teninde ve nefesini nefesinde hissetmeyeli öyle uzun bir zaman olmuştu ki tüm bu olanlar Erez'e hala bir hayal gibi geliyordu ancak gerçekti.
Tüm o dokunuşlar, tüm o fısıltılar ve tüm o gözyaşları...
Her biri öyle içtendi ki Erez bunları unutabileceğini sanmıyordu. Bu gece zihnine kazınmıştı ancak kazınan tek şey özlem ve tutku değildi. Orada acı ve keder, öfke ve nefret de vardı. Bir kadına duyulan katıksız aşk ve bir adama duyun salt kin de vardı.
Bu saatten sonra atacağı her bir adım, sadece birkaç saat önce ağlayarak onu öpen ve ona, onu sevdiğini söyleyen bu kadın içindi. Geçen yıllar içinde yeterince yara almıştı ve artık istediği onu bu işin içinden en az hasarla almak ve kurtarmaktı. Erez bu yolda öyle kararlıydı ki önüne çıkan her şeyle savaşabilirdi. Ama Ömür... Biliyordu ki bir tek ona direnemezdi. Bir tek ona kıyamaz, bir tek onu incitemezdi.
Eğer bir çocuk sahibi olsaydı Erez onun ayağına taş değse dünyayı yerle bir ederdi. Bunun düşüncesi bile içinin öfkeyle dolmasına neden olurken, Ferit Göktepe nasıl olmuştu da kızına bunları reva görebilmişti? Şimdi Ezel Doğan ve bu adam bir miydi? İkisine de baba denmesi koca bir hakaret değil miydi?
Erez öfkeyle yüzünü buruşturdu ve parmaklarını Ömür'ün sırtının çıplak kavisinde gezdirirken geceye doğru döndü. İki yana ayrılan tül perdelerin özgürce öne çıkardığı geniş camın ardında şehrin hiç dinmeyen ışıkları vardı. Gece Erez'i boğuyor ve ona yalnızca birkaç gün sonra bu manzarayı çok daha yakından görebileceğini hatırlatıyordu.
Nişanın olması kaçınılmazdı ancak kaçınılmaz olan bir başka şey de Erez'in oradaki varlığıydı. Tan ona resmen meydan okuyordu, bunun farkındaydı. Bam teline basmaya ve onu atacağı en ufak bir adımda Ömür'le tehdit etmeye hazırlanıyordu. Erez için en acı verici şey, sevdiği kadını onun kolunda görecek olmaktı. Ancak biliyordu ki bu da çok sürmeyecekti. Sürmeyecekti. Kendini dizginlemek için ihtiyaç duyduğu tek düşünce buydu ve buna sıkı sıkı sarılacaktı.
Yine de orada uslu uslu oturmak gibi bir düşüncesi de yoktu. Ne Göktepeler ne de Tan onu tanıyordu ve Erez onlara gerçekte kim olduğunu göstermeye kararlıydı. Gözlerinin içine baka baka kadeh kaldırabileceklerini zannediyorlarsa çok yanılıyorlardı zira o kahrolası nişanın her bir saniyesi onlar için zehir olacaktı.
Bu düşünceyle birlikte dudakları keyifsizce yukarı kıvrıldı ve Ömür'ün kendisine daha çok sokulduğunu fark ettiği o an örtüleri üzerlerine doğru çekti. Eğilerek dudaklarını onu kestane rengi saçlarına bastırdı ve genç kadının elini kendi kalbinin üstüne yaslayarak bir süre için öylece kaldı. Kollarının arasında öyle güzel ve öyle narin görünüyordu ki elinde olmadan onu gördüğü o ilk günü düşündü. Karların arasında neredeyse ölmek üzere olduğu o günü değil, onu mutfağında elinde bir kaşıkla, onun kıyafetlerinin içinde bulduğu o günü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZ GÜLLERİ
General Fiction"Beni özlediğini biliyorum, hala beni istediğini biliyorum Ömür. Duruşun değişmiş, gülüşün ve kelimelerin... Ama gözlerin... Onlar hala aynılar ve sen ne kadar itiraz edersen et, onlar hala beni sevdiğini söylüyorlar..." *** Erez Gündoğdu o serseri...