Merhaba, biz geldik🧡
Upuzun bir bölüm, umarım seversiniz🧡
Bol bol yorum isterim, bize yazmaktan çekinmeyin. Yeni bölüm için 1000 oy ve 600 yorum diyelim mi yeniden? Hadi bir deneyelim😌
Keyifli okumalar dilerim🍂
***
Bedeni hıçkırıklarla sarsılan Ömür bir köşede ağlarken öyle çok titriyordu ki ellerinin arasındaki su dolu bardak parmaklarının arasından kayarak yere düştü. Camın mermerin üzerindeki yankısı tiz ve gürültülüydü ancak içinde oldukları odada zaten öyle çok gürültü vardı ki kimse bunun farkında bile değildi.
Her şey bir kâbus gibiydi... Koca bir kâbus gibiydi...
Birkaç saat öncesine kadar umursamaz ve vurdumduymazdı. Gecenin bir an önce bitmesi için içinden dualar ediyordu. Ortamın ne kadar gerilebileceğini ve kızışabileceğini tahmin etmişti ama hiçbir tahmini dakikalar önce yaşananların yanına bile yaklaşamazdı.
Erez Gündoğdu ve Tan Yücesoy bu gece onun üstüne oynamaktan çekinmemişlerdi. İkisi de Ömür sanki bir oyuncak bebekmiş ve onlar da oyuncağını paylaşmak istemeyen çocuklarmış gibi davranmıştı. Bir kolundan Erez tutmuş ve bir kolundan da Tan çekiştirip durmuştu. Gecenin sonunda ise işte burada paramparça bir halde oturuyordu.
Tan bu gece sınırlarını çok zorlamıştı, biliyordu ve Erez'de ondan aşağı kalmamıştı. İkisi de birbirlerine üstünlük kurma yarışına girmiş ve ikisi de kirli oynamıştı. Ömür Erez'i anlayabiliyordu, nedenlerinin farkındaydı ancak Tan...
O bu gece çok ama çok ileri gitmişti.
Tan'ın kırılan burnuna bir havlu uzatan annesi Seray Yücesoy sanki her an bayılacakmış gibiydi ve annesi Suna Göktepe onun hemen yanında duruyordu. Özge elindeki telefonuyla aile avukatlarıyla görüşüyor ve nişandan hiçbir karenin sızmaması için elinden geleni yapıyordu. Babaları da bir köşede hararetle konuşuyor ve bağırıyordu. Yalnız olan tek kişi Ömür'dü. Bir köşeye çekilmiş hiç durmaksızın ağlıyordu.
Ağlamasının sebebi yalnızca Erez'in kaybettikleri o bebeği öğrenmesi değildi. Tan'ın bunun için Erez'i suçlaması ve sonrasında yaşananlardı. Alparslan Gündoğdu'yla birlikte yeniden yanlarına döndüğünde Tan yıllardır sakladığı o sırrı ondan izinsiz adeta haykırmıştı. Ve kimse ama kimse Erez'i tutamamıştı.
Ömür defalarca kez onun bu sırrı öğrendiğinde ne tepki vereceğini düşünmüştü. Belki ağlayacağını, belki üzüleceğini... Üzülmüştü de... Sanki duyduklarının doğru olmamasını istermiş gibi Ömür'e bakakalmıştı, sanki bunun bir yalan olmasını istermiş gibi... Ve Ömür'ün yüzündeki o gözyaşlarını gördüğü an hiç düşünmeden hala gülmeye devam eden Tan'ın üzerine atılmıştı.
Öyle bir arbede kopmuştu ki orkestra bile çalmayı bırakmıştı. Erez öyle öfkeli ve öyle nefret doluydu ki Alparslan bile onu tutmakta zorlanmıştı. İki genç adam birbirine girmiş ve sanki kanlı bir arenanın tam ortasındaymış gibi kozlarını paylaşmışlardı. Öyle korkunç ve öyle ürkütücü bir manzaraydı ki Ömür kırılan kemik sesini duyduğunda bayılacağını sanmıştı.
İnsanlar dehşetle ve şaşkınlıkla konuşuyor, güvenlik ikisini ayırmaya çalışıyor ve düğüne davet edilen birkaç basın mensubu da olayı fotoğraflamak için birbirleriyle yarışıyordu. Tam anlamıyla kıyamet kopmuştu ve Ömür bu kıyametin tam ortasında kalmıştı.
Alparslan ve Fırat Erez'i tutana kadar Erez çoktan yapacağını yapmıştı. Tan'ın suratı kan lekeleriyle doluydu ve kırılan burnundan akan kan üzerindeki takımın beyaz gömleğini kırmızıya boyamıştı. Üstü başı dağılmış, gözleri kararmış ve tüm öfkesi bir ok gibi karşısındaki Erez'e yönelmişti. Erez'in de üstü onun kadar dağınıktı ancak elmacık kemiklerinin üzerindeki minik kızarıklık haricinde sapasağlamdı ve gözlerinde öyle bir kızgınlık ancak en çok da öyle bir hayal kırıklığı vardı ki, göz göze geldikleri o an, işte o an... Ömür kendini tutamadan ağlamaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZ GÜLLERİ
General Fiction"Beni özlediğini biliyorum, hala beni istediğini biliyorum Ömür. Duruşun değişmiş, gülüşün ve kelimelerin... Ama gözlerin... Onlar hala aynılar ve sen ne kadar itiraz edersen et, onlar hala beni sevdiğini söylüyorlar..." *** Erez Gündoğdu o serseri...