4.0

2.4K 147 18
                                    

<3

Tuğkan ile sevgili olmamızın kaçıncı haftası bilmiyorum. Kalbim ve bütün bedenim o kadar huzurluydu ki onun yanında. Bir kere bir araya geldiğimizde ayrılmak istemiyorduk birbirimizden. Sanki uzun zaman sonra gerçek ruh eşimi bulmuş gibi hissediyordum. Tamam kişiliklerimiz çok uymuyor olabilirdi fakat bu birbirimize olan sevgiyi asla değiştirmiyordu. 

Bugün de eve uğrayamayacağı için ben onun yanına gitme kararı almıştım. Hem belki beni bir yemeğe götürürdü kocişkom. 

Nerede olduğunu Yunus'a sorarak öğrenmiştim. Neden sorduğumu bile önemsememişti. Sanırım evle ilgili bir şey olduğunu falan düşünmüştü. Şimdi de geçtiğim sanayinin yolunu tutmuş yüzümde silemediğim gülümseme ile yürüyordum. Bu gülümseme  bir kaç hafta asla yüzümden silinmemişti. 

Geçtiğim bir pastane dükkanının önünde gördüğüm küçük tatlılara bakarken içim gitmişti. Bir süre sadece camın önünde durarak düşünsem de çok vakit harcayamadan bu güzelliklere dayanamamıştım. Zaten hep böyle olurdu. Bir pastanenin önünden geçerken param olmasa bile durur o tatlılarla bakışırdım. Resmen 'şafak bizi yee' diye bağırıyorlardı. Tabii canım ben duyuyorum.

İçeri girip küçük şirin pastaneye bir bakış attım. Bizim mahallede böyle bir pastane olduğunu bilmiyordum. Sanırım yeni yapılmıştı. İçeri girdiğim gibi minyon ve suratı çok tatlı olan genç bir kız yanıma koştu "Hoş geldiniz efendim" dedi neşeli sesiyle. Aslında mekanlarda müşterilere nasıl davranıldığına çok önem verirdim fakat şuan tek derdim camın önünde sergilenen kazandibiydi.

Dilim tutulmuş gibi hiçbir şey söylemeden direkt tezgaha yaklaştım. Tezgahın diğer tarafında duran yaşlı kadın bana bakarak gülümsedi. "Buyur oğlum ne isterdin?" direkt elimle kazandibini göstererek "İki kazandibi paket yaptırabilir miyim?" dedim. Kadın beni onaylayıp gözümün kaldığı kazandiplerini alıp bir pakete koydu.

Ben kadının her hareketini izlerken beni izleyen bir çift gözün varlığını hissettim. Hemen o tarafa döndüğümde içeri ilk girdiğimde beni karşılayan minyon kızın elindeki paspas ile bana baktığını gördüm. Ben baktığımda hemen utanarak bakışlarını kaçırmıştı. Ben ise kızı hiç umursamadan bana uzatılan kazandibi paketlerini aldım.

Üzgünüm kızım ben sahipliyim. Ve kocamı aldatmayı hiç düşünmüyorum.

Paralarını ödedikten sonra tekrar yola koyuldum. Pastanenin içindeki tatlı kokuları hala burnumda duruyordu. Sırf bu kokular için bile pastanede dakikalarımı geçirebilirdim. Sonunda istediğim yere vardığımda çoktan demirin demire vurma ve bağırarak konuşma sesleri kulağıma ilişmişti.

Benimkinin sanayi dükkanını bulduğumda yüzümdeki sırıtış gülüşe çevrildi. İstemsiz adımlarım hızlanıp daha hızlı ulaştım oraya. Daha önce sanayisine gelmemiştim ama buluştuğumuz zamanlarda arada sırada orayı sorardım ve o da bana hiç karışmadan anlatırdı. Orada çalışan genç çocukları öyle duygulu anlatırdı ki onlara karşı olan sevgisini görmesem bile inanmıştım. Bir baba, abi veya dost olarak gösteriyordu kendisini onlara. Sevgisini böyle veriyordu onlara.

Dükkanın önünde durduğumda beni tanımayan gençler garip bakışlar atıyordu bana. Onların kirli ve yıpranmış kıyafetlerinin yanında daha lüks duran kıyafetlerime lanet ettim. Sırf Tuğkan'ın yanına gidiyorum diye özenirdim kendime. Ama sanırım bazen fazla abartıyordum. 

Benden boyu biraz uzun genç esmer bir çocuk yanıma yaklaştı. Keskin çene hatları onu baya yakışıklı yapmıştı. Hani şu dizilerdeki serseri mahalle çocukları gibi duruyordu. Kafasını 'hayırdır' anlamında sallayarak "Buyur kime bakmıştın?" dedi. 

Olabildiğince dost gibi durarak gülümsedim ve "Tuğkan'a bakmıştım" dedim. İlk önce biraz durdu ve üzerimi süzdü. Sanırım Tuğkan'ın benimle ne işi olduğunu çözmeye çalışıyordu. Sonra garip bakışlarını benden çekmeden arkaya seslendi "Reis!" dedi gür bir şekilde. Bağırışı ile biraz irkilsem de belli etmemeye çalışırdım. Benden küçük olsalar bile beni burada çiğ çiğ yerlerdi yeminle.

Tuğkan'ın haşmetli vücudu dükkandan çıkınca kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Enerjim bir anda yerine geldi ve bulunduğum yer cennet gibi geldi. Tuğkan'ın çatık kaşları beni görünce düzeldi ve dudağının kenarı kıvrıldı. Yanımdaki çocuk Tuğkan'a baktıktan sonra duruşunu düzeltip "Abi bu değişik seni soruyo" dediğinde hemen kaşlarımı çatıp çocuğa baktım "Ne değişiği be!" diye çıkıştığımda çocuğun sert bakışları beni buldu. 

Tuğkan yanımıza gelip tespihli eli ile dudağının kenarını kaşır gibi yaparak gülüşünü silip ciddi bir ifadeye büründü. Sesini sert tutmaya çalışarak "Tamam Fiko sen işine dön hade" dediğinde yanımızdaki çocuk kafasını sabır dilenerek sallayarak çekildi. Ben hala çocuğa bakarken "Deli midir nedir" dedim. "Höst Şafak!" diye uyarıcı bir ses aldığımda Tuğkan'a döndüm "Ama ilk o başlattı!" dedim annesine bir şey ispatlamaya çalışan çocuklar gibi.

Gülmemeye çalışarak kolumdan tuttu ve kendi yeri olduğunu düşündüğüm küçük bir odaya soktu bizi. Kapıyı kapatıp kilitlediği gibi kollarını belime dolayarak dudaklarıma yapıştı. Hiç şaşırmadan karşılık vererek kollarımı boynuna sardım. Günün en güzel anı buydu işte. Tuğkan'ın kolları arasında dudaklarını tattığım an. 

Dudaklarımız birbiri ardında dans ederken, tattığım bu tadın pastanede gördüğüm bütün tatlılardan daha güzel olduğuna yemin edebilirdim. İlerleyerek beni masanın üstüne oturttuğunda hiç gecikmeden bacaklarımı beline doladım. Öpücük ateşlenmeye başlamışken ikimizde hala bunun için hazır olmadığımızı biliyorduk. Bu yüzden aynı anda ayrıldık.

Nefesleri suratıma vururken hala öpüşmenin etkisindeydim. Nefesi kontrole girdiğinde gülümseyip bir öpücük daha kondurdu, kendi salyası ile kaplanmış dudaklarıma. Gülümseyip "Seni çok özledim" dediğimde o da gülerek boynuma bir öpücük kondurdu ve kokumu içine çekti. "Bende çok özledim bebeğim benim" dedi ve beni kalbimden vurdu.

Aklıma sonradan gelen tatlılar ile hemen kollarımı çözdüm "Bak sana ne aldım" diye uzattım ona paketi. Gülümseyip elimdeki paketi aldı "Ne gerek vardı yavrum?" diyerek göremese de içine baktı. "Hadi aç" dediğimde bana baktı ve gülümseyerek paketi açtı. Ortaya çıkan küçük kazandibi ile gülümsemesi büyüdü. 

Önceden konuştuğumuzda bana en sevdiği tatlının kazandibi olduğunu söylemişti. O küçükken annesi ona sürekli yaparmış ve Tuğkan bütün tepsiyi bitirirmiş. Paketi masaya bırakarak dudaklarıma bir öpücük daha kondurdu. Bacaklarımdan tutarak beni kucağına aldığında sıkıca sarıldım ona. Masanın etrafından dolanarak siyah deri koltuğuna geçti. Bende kucağında yan dönerek bacaklarımı sallandırdım. 

Paketi önümüze çekerek içinden çıkan küçük plastik kaşığı eline aldı. Kazandibine batırarak ağzıma uzattığında gözlerine bakarak yedim kazandibini. Dayanamayıp dudaklarıma bir öpücük daha kondurduğunda gülümseyerek kollarımı boynuna doladım.  

Bir bana bir kendine yedirerek ve aramızda ufak sohbetler ederek geçirdiğimiz dakikaların sonunda sessizce birbirimizi sevme dakikalarına girmiştik. İkimizde sessizdik ve etrafta sadece arada sırada birbirimizin vücuduna kondurduğumuz küçük öpücük sesleri vardı. Bu anların asla bitmesini istemiyordum. Ömrümün sonuna kadar bu kolların arasında, burnumu bu güzel boyna sürterek, kokusunu içime çekmek istiyordum. 

-

Ay hayal edince bir garip oldum 

Darısı başımıza ne diyelim..









KOMŞU »BxB«Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin