1.0

4.1K 258 28
                                    

Oy ve yorumlarınız benim için kıymetlimiss~

<3

Bütün evi çalınan zil sesi doldurduğunda yüzünü hafif buruşturarak kirli elini üstündeki önlüğe silip mutfaktan çıktı. Kapıya ulaştığında kilidi çevirip kapıyı açtı. Önünde uzun zamandır canlı bir şekilde görmediği babasını görünce bütün her şeyi unutup yüzündeki buruk gülümseme ile babasına sarıldı.

Annesi öldüğünden beri babası ile oturup yüz yüze sohbet edememişlerdi. Zaten Şafak hemen Amerika'ya gittiği için bunun konusu hiç açılmadı. Şimdiyse babasını, yani ailesinden geri kalan tek kişiyi gördüğünde göz yaşlarını tutamamıştı. 

Şafak babasının omzuna hafif hafif göz yaşlarını düşürürken babası oğlunun sırtını sıvazlıyordu. Bu son günlerde kahrolan tek kişi Şafak değildi. 27 yıldır hiç usanmadan her zaman ilk gün ki gibi sevgisini koruyan Necdet beyde yıkılmıştı. Az değil, koskoca 27 yıl. İnsanlar sonsuz aşka hiç inanmazlardı. Fakat Necdet bey ve onun karısını görselerdi buna kesinlikle anında inanırlardı. 27 yıl boyunca sevgileri bir an olsun eksilmemişti. Hatta her gün daha da çoğalmıştı. 

Şimdi 27 yıl boyunca sevgisini sakladığı insanı kaybetmek herkesi yıkacağı gibi Necdet beyi de çok yıkmıştı. Fakat bu Necdet beyin sevgisini durdurmamıştı. Şuan yanında değil de toprağın altında olması bu sevgisini hiçbir zaman değiştirmiyordu. Hala ilk gün ki gibiydi ve öyle olmaya devam edecekti.

Ayrıldıklarında Necdet bey hala oğlunun gözünden akan yaşları eliyle sildi. Ona sıcak bir gülümseme sunup "Ben büyüdüm diyorsun fakat hala küçük çocuk gibi her şeye ağlıyorsun" dedi. Şafak buna gülüp babasına yer açtı. Necdet bey eve girdiğinde gözüyle her yeri turladı. Eskiden karısı burayı çok severdi. Öyle ki burayı terk edebilmek günlerini almıştı. 

Koltuğa oturduğunda hala, sevdiğinin günlerini geçirdiği evi gözleriyle turluyordu.

Şafak mutfakta işi bittiği zaman babasının yanına geçip oturdu. Kendi aralarında küçük bir sohbet başlatıp kafalarını dağıttılar. İkisi de eninde sonunda konunun kaybettikleri sevdiklerine geleceğini biliyordu. 

Küçük sohbetlerinin ortasında kapı çaldığında Şafak kalkıp hemen oturdukları yerin yanındaki eski kapıya ilerledi. Kapıyı açtığında sessiz ortama kapının cızırtılı sesi eklendi. Karşısında Tuğkan'ı gördüğünde küçük bir şaşırsa da sonrasında "Buyur" Dedi. Tuğkan elinde tuttuğu küçük tabağı işaret edip "Benim evde yumurta kalmamışta sende varsa verebilecek misin diyecektim" Dedi. Söylerken hafif çekindiği çok belli oluyordu. 

Şafak gülümseyip kafasıyla onayladı. Tuğkan'ın kapıda dikilmesini istemeyip içeri buyur ettiğinde Tuğkan ilk reddetse de çok ısrar edince terliğini çıkarıp içeri girdi. Şafak mutfaktayken Tuğkan salona geçip oturdu. Şafağın babası ile selamlaştıktan sonra ortamda garip bir sessizlik oluştu.

Necdet bey Tuğkan'ı incelerken bazen kaşlarını çatıyor bazen ise kaşlarını havalandırıyordu. Tuğkan izlendiğinden bir haber gergince etrafında kıpırdanıyordu. 

"Sen altta yaşayan komşusun değil mi?"

Tuğkan önündeki yaşlı adamın konuşması ile gözlerini ona çevirip kafasını salladı. "Evet efendim" Dedi kalın ve olgun sesiyle. Necdet bey kafasını sallayıp "İsmin Tuğkan değil mi?" Dedi. Tuğkan kaşlarını havalandırıp "Evet efendim de siz nereden biliyorsunuz?" Dedi. Karşısındaki yaşlı adam tatmin olmuş gibi gülümseyip kafasını salladı.

"Ben Şafağın babasıyım"

Tuğkan bunu anlamıştı fakat hala bu adamın kendisini nerden tanıdığını merak ediyordu. Bu sırada salona şafak girdiğinde ikisinin de bakışları ona döndü. Şafak elindeki yumurta dolu kabı Tuğkan'a uzattığında Tuğkan gülümseyip ayağa kalktı. Tam teşekkür edecekken Necdet bey "Lütfen bizimle otur Tuğkan" Dedi.

Tuğkan bu yaşlı adamı dinleyip dinlememek arasında kaldı. Ya eve gidip kurt gibi aç karnını güzel bir sucuklu yumurta ile doyurabilirdi, ya da burada oturup bütün merakını giderebilirdi.

Şafak "Evet Tuğkan oturabilirsin ben de yemeği hazır etmiştim zaten çok küçük bir şey kaldı birlikte kahvaltı ederiz" Dediğinde Tuğkan bu sefer diretmeyip koltuğa geri oturdu. 

Bir süre küçük sohbetler haricinde etrafta garip bir sessizlik sürdüğünde sonunda Necdet bey konuşmaya başladı. "Adını nereden bildiğimi merak ediyorsundur değil mi Tuğkan" Dedi. Tuğkan 'sonunda amk' nefesi verip kafasını salladı. 

Şafak ikiliyi izlerken babası konuşmaya başladı. "Şafağın annesi ve senin annen liseden beri çok iyi arkadaşlar." Dediğinde Tuğkan'ın kahveleri Şafağın mavileri ile buluştu. Kahveler mavilere karışırken Necdet bey devam etti.

"O kadar iyi arkadaşlardı ki onları gören herkes bunlar asla ayrılmaz diyordu. Kendileri de aralarında asla ayrılmayacaklarına dair söz vermişlerdi. Büyüdüklerinde aynı anda evlenip aynı anda çocuk sahibi olacaklarına dair söz vermişlerdi. Hatta çocuklarının biri kız biri erkek olursa beşik kertme yapacaklarını bile söylediler. Maalesef aynı anda evelenemediler ve aynı anda çocuk sahibi olamadılar. Çünkü senin üvey annen Arzu'nun çocuğu olmuyordu. Bu yüzden Şafağın annesi Güneş ona yetimhaneden bir çocuk evlat edinmesini söyledi. Arzu ona uyup yetimhaneden bir çocuk evlat edindi.

İsmini bile Güneş'e sorup birlikte kararlaştırdılar. Zaman geçtiğinde çok fazla görüşememeye başladılar. Arzu şiddet görüyordu ve bunu sadece Güneş'e anlatıyordu. Güneş bir çok kez ona polise gitmesini söylemişti fakat korktuğu için hiçbir şey yapamamıştı. Bir gün Tuğkan askere gittiğinde annesinin ölümü bize de gelmişti. Güneş çok yıkılmıştı onun ölümüne. Sürekli kendisini suçlayıp onu koruyamadığını söylüyordu. Onu tutamadığım bir gün arabaya atlayıp Ankara'ya gitmeye karar verdi. Arabayı o kadar hızlı sürüyormuş ki kaza yapmış."

Kahveler gözle okunur bir şok ile mavilere geri döndüğünde çoktan mavilerden seller akmaya başlamıştı. Şafak yüzündeki şok ifadesi ile babasına bakarken gözlerinden süzülen yaşlardan Tuğkan'ın bir tanesini silmesi ile haberdar oldu. İrkilip ona döndüğünde tekrardan kahveler maviler ile karıştı. Fakat bu sefer uzun sürmedi çünkü Şafak dayanamayıp mutfağa koştu.

Tuğkan peşinden gitmek istese de Necdet bey onu durdurdu. "Biraz ağlayıp kendisine gelmesi onun için daha iyi" Dedi. Tuğkan Necdet beye güvenip geri oturduğunda Necdet bey Tuğkan'ı tekrardan incelemeye başladı. Sonrasında biraz öne eğilip sanki bir sır verirmiş gibi Tuğkan'a seslendi.

"Madem birbirinizi buldunuz, o zaman annelerinizin hatırına Şafağı sana emanet ediyorum. Benim sonum belli bir ayağım çukurda. Ben gittiğimde bile Şafağa iyi bak olur mu?"

-

hayır dese ne yapabiliriz ki

Biliyorum bir anda büyük bir şok yüklemesi oldu eheheh














KOMŞU »BxB«Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin