3.9

2.5K 143 13
                                    

<3

"Ahmet oğlum istersen sen otur biz çalışalım?"

Molası bitmesine rağmen hala oturan çocuğa bakıp seslendiğimde, elindeki çayı hemen bırakıp işine döndü. Tamam, diyorum çocukların üstüne çok gitmeyeyim hepsi evine ekmek götürmek için çalışıyor ama böyle aylaklık yapmaları sinirlerimi bozmuyor değildi.

Son kez sanayide çalışan çocukları kontrol edip saydım. Eksik çıktığında motorun yağını değiştiren İsmail'in yanına gittim. Bir elimde kontrol kağıdı diğer elimdeki tespihi çevirirken "Bu Fiko yine nerelerde?" diye sordum. 

Fiko iyi çocuk falandı ama fazla aylak birisiydi. Babası onu derslerine daha çok çalışsın, insanların hayatları nasıl zor görsün diye buraya yollamıştı. Ama çoğunlukla ben uğradığım zaman gelir ben gittiğimde yine etrafta sürtmeye giderdi. Kızmak istesem de kızamıyordum da. Sonuçta daha gençliğinin başındaydı fazla baskı kurmak istemiyordum.

"Yine sevgilisinin kollarındadır abi" İsmail gülerek söylendiğinde benimde dudaklarım çok az kıvrıldı. "Hırtolar sizi" diyerek güldüğümde o da rahatça gülüp eline bulaşmış yağları beze sildi. Çaktırmadan onunda yoklama kısmına 'burada' işareti atıp kağıdı çekmeceye koydum.  

Arkamda bir ses işittiğimde o tarafa döndüm. Ahmet huysuz suratı ile bana bakıyordu. Derdini hemen az çok anladığımda sırıttım. "Ne oldu Ahmet, buyur söyle içine atma" dediğimde elindeki temizlediği demirleri masaya koydu. Elini üstündeki önlüğe silip yanıma yaklaştı. Bu tripli halleri aşırı hoşuma gidiyordu. 

"Abi valla ben iki dakika molayı uzattım diye bana kızıyordun bu piç Fiko buraya gelmedi bile ama bir kere sesini çıkartmadın." dediğinde kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. "Neden zoruna mı gitti?" dediğimde kafasını çok hafif eğerek "Yok abi ne haddime ama kırılmadım değil" dedi. 

Gülerek elimi kafasına atıp saçlarını karıştırdım. "Kereta seni" diyerek güldükten sonra ayakkabımın yanıyla götüne vurdum "Hade bak yine kaytarıyorsun işin başına!" O hala hafif tripli haliyle işine dönerken ben de bileğimdeki saate baktım. 

Bu hala garip geliyordu fakat Şafak'ı özlemiştim. Sabahtan beri sadece mesajlaşmıştık. Yüzünü hiç görememiştim ve aşırı derecede onu sarıp sarmalayarak öpücüklere boğasım gelmişti. Bu yüzden saate baktıktan sonra her şeyin yerinde olduğunu düşünerek sanayiden ayrıldım. "Hade ben gittim kaytardığınızı görmeyeyim ha!"

Sokaklarda yürürken önünden geçtiğim esnafların her birine selam veriyordum. Şafak'ın yanına gidiyor oluşum istemsiz bedenimde bir heyecanı kaplamıştı. Mutluluk bütün bedenimi sarmıştı ve kendimi sırıtmadan alamıyordum. Sanki birlikte olduğumuzda onu rahat bırakıyormuş gibi her ayrılığımızda aklımdan çıkmaması haksızlıktı.

Bizim eve yaklaştığımda gördüğüm bir ayna dükkanının önünde kendimi düzelttim. Elimi saçımdan gezdirip dağınık saçlarımı düzleştirip gömleğimin yakalarını düzelttim. İlk defa birisi için bu kadar özen gösteriyordum. Bu halim bile beni şaşırtıyordu. 

Çok oyalanmadan ağır basan özlemim ile evin bahçesine girdim. Bahçede kendi hallerinde takılan tavuklara ve yanlarında abileri gibi duran Necati'ye kısa bir bakış atıp apartmana girdim. Demir merdivenleri çıktıktan sonra kapının önünde durdum. Hava günlük güneşlik tam piknik havası vardı ki bir çok ailenin pikniğe gittiğinde emindim. Bu yüzden Şafak kapısını açık bırakmıştı. 

Ayakkabıları çıkartıp içeri girdiğimde direkt gözüken salonda yere oturmuş olan Şafak bana döndü. Elini göğsüne koyarak "Lan salak mısın öyle gelinir mi?" dediğinde gülerek yanına yaklaştım. Olası bir tehlikeye karşı kapıyı kapatmayı da unutmamıştım. Oturmadan önce eğilip yanağına öpücük kondurdum "Özür dilerim bebeğim. Ne yapıyorsun?" o da benim yanağımı küçük dudakları ile öptüğünde gülüşüm çoğaldı. "Buraya geldiğimden beri resim yapma fırsatım olmamıştı şimdi havada böyle güzelken resim yapasım geldi" dediğinde yanına oturmuştum.

"Yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye sorduğumda açtığı boyayı palete sürerken bana baktı "Resim yapabilir misiniz beyefendi?" dediğinde gülerek elimi enseme attım "Valla çizebildiğim tek şey cin Ali" dedim. Paleti yere koyarken kahkaha atarak bana döndü. Gülüşü kalbimi hızlandırmıştı bile. Bakışlarım gülüşünde kalırken "İstersen birlikte yapabiliriz. Hem hatıra olarak kalır" dedi.

Elime bir fırça tutuşturduğunda "Yavrum ben mahvetmeyeyim resmi şimdi" dedim. Gülerek bana döndüğünde "Senin elinden çıkan her şey bana hazinedir yavrum" dedi. Kalbimin hızı son sürat artıyordu. Ben söylerken fark etmeden çıkan sözcükleri onun ağzından duymak kalbimde çok farklı olaylar yaşatıyordu. Daha önce yaşamadığım bu olaylardan ise sonuna kadar memnundum. 

Dayanamayıp doyamadığım dudaklarına öpücük kondurup geri çekildiğimde gülerek eline diğer fırçayı aldı. Hiçbir şeyden anlamayarak ona bakarken "Şimdi belirli bir şey yapmayacağız. İçimizden ne geliyorsa onu yapacağız. Şuan paletteki renklerden hangisi ilgini çekiyor?" dediğinde palete baktım. Soluk pembenin yanında duran maviye fırçamı batırdığımda gülümsedi. 

Paleti geri yerine koyup boştaki elini elimin üstüne koydu. Bana biraz daha yaklaştığından fırsattan istifade güzle kokusu derinlerime çektim. Cennetin kokusunun bu koku olduğuna yemin edebilirdim. Eğer değilse bile benim cennetimin kokusu kesinlikle buydu. 

Elimdeki fırçayı elimin üstündeki eli sayesinde hareket ettirerek çizerken ben pür dikkat yüzünü inceliyordum. Bir erkek nasıl bu kadar kusursuz ve güzel olabilirdi ki? Kıvrımlı dudağı ve burnu, hafif belirgin çene hatları, önüne düşmüş bir kaç tutam saçı ve işine odaklanınca hafif çatılan kaşlar, kusursuzdu. Şafak her şeyiyle kusursuzdu. 

İşini bitirene kadar gözlerimi hiç çekmeden yüzünü izlemiştim. Ancak ne zaman bana dönüp gülümsediğinde anlamıştım resmin bittiğini. Güzelim kaşlarını çatıp "Tuğkan bana değil resme bak" dediğinde gülerek dakikalar önce yapmak istediğimi yapıp dudaklarına dudaklarımı bastırdım. 

Elimdeki fırçayı kontrollü bir şekilde yere bırakıp kollarımı ince beline sardım. Sanırım vücudunda en sevdiğim yerlerden biri ince beli olabilirdi. Kollarımın arasında olan bel sanki uzun zamandır oraya aitmiş gibi hissettiriyordu. Onunda kolları boynuma dolanırken hala ayırmadığım dudaklarımı hareket ettirdim. O da benimle birlikte hareket ederek üstü dudağımı ağzına aldığında bedenimi üstüne doğru bıraktım. Bacaklarının arasına girerek yerime yerleştiğimde ömrüm boyunca burada kalmak istiyordum.

Dudaklarımız hiç durmuyor sürekli birbirimizin dudaklarını emiyor, ısırıyor ve yalıyorduk. Hareketlerimiz ne kadar hırçın dursa bile henüz o konumda olamayacağımızı ikimizde biliyorduk. Sadece bu küçük ama bize göre büyük ayrılığın yerini dolduruyorduk. 

İstemesem de nefes almak için dudaklarımızı ayırdım. Kokusunu derin derin içime çekerken dudaklarımın yeni durağı boynu olmuştu. Boynuna da hafif bir kaç öpücük bıraktıktan sonra kulağına yaklaşıp fısıldadım. 

"Seni çok seviyorum ömrüm" 

-

Biliyorum haftada sadece 2 bölüm atabiliyorum ki onlarda kısa oluyorlar ama yemin ederim tek boş anlarım cumartesi ve pazar oluyor. Hem şimdi de sınav haftasına girdiğimiz için ayırdığım zaman da gidiyor. Emin olun elimden geldiği kadarını atıyorum. Şu sınav haftası bittiğinde bölüm sayılarını arttırmaya çalışacağım <3 

Yarın bir bölüm daha gelecek şimdilik ders çalışmaya gitmeliyim 







KOMŞU »BxB«Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin