Sınır: 40 oy.
İnstagram: munishaniminkitaplariii
1 saat önce...
Kendini sinirle sıktığı çenesinden belli oluyordu. Biraz daha sıksa çenesi kırılacak gibiydi. Kafenin kapısını hızlıca açtı. Gözleri bir kaç saniye etrafta dolaştı. Gözleri gözlerimi bulunca yoğun ve sert hareleriyle karşılaştım. Gözlerini gözlerimden çekmeden sert adamlarıyla buraya yöneldi.Koluma biri vurunca kimin vurduğuna bakmak için bakışlarımı hemen Yusuf' tan çekip vurana baktım. Helin usulca fısıldadı gözlerini Yusuf' tan bir saniye bile çekmeden. "Sen bu adama ne yaptın ya? Her yeri kıracak gibi duruyor. Şuan cidden korkuyorum."
Emin ol Helin bende çok korkuyorum.
"Şaka olsun diyeydi..."
"O telefon neden açılmıyor?!" Yüksek çıkan sesiyle yerimden sıçramıştım. İlk defa onu bu kadar sinirli görüyordum.
"Oğlum bağırmasan mı? Bak kızıda korkutuyorsun."
Bakışları bir anda yumuşadı. Bana tamamen yaklaşıp kolumu tuttu. "Biz biraz dolaşıp geliyoruz."
"Aman oğlum..."
"Dokunmaya kıyamadığım kadına kötü davranacak değilim herhalde anne."
Bu cümlesi bir anlık beni gülümsetse de hemen kendime geldim. Ellerim avucunda hızlıca oradan çıktık. Kafeden uzaklaştıktan sonra iç çekerek konuşmaya başladı. "Korkuttum mu seni?"
Doğruyu söylemekten çekinmedim. "Evet."
"Özür dilerim." Özürü içtendi. Üzgün ve böyle bir şey yaptığı için kızgındı.
"Önemli değil..."
"Önemli," diyerek sözümü kesti. "Seni hiçbir zaman korkutmak, üzmek istemem Portakal Çiçeği."
"Beni üzmüyorsun Yusuf, korkutmuyorsun da. Sadece... İlk defa seni böyle gördüğüm için biraz çekindim."
"Tekrardan özür dilerim Portakal Çiçeği ama sen telefonu açmayınca..." Bu sefer sözünü ben kestim. "Bunun için özür dilerim, bir daha yapmayacağım."
Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. "Buna sevindim. Peki... Şu gülümseyen?"
Ufak bir kıkırtı çıktı ağzımdan. Bana garip bir şekilde baktı. "Gülünecek bir şey söylediğimi hatırlamıyorum Portakal Çiçeği."
"Yusuf o sıra bana gülümseyen annemdi, seninle konuşmak için dışarı çıkmıştım o da beni içeriye geleyim diye çağırmıştı, hepsi bu."
Kısa bir an duraksayıp yürümeye devam etti. Derin nefes alıp verdi. Büyük ihtimalle sindirmeye çalışıyordu. Kasılan çenesini görünce olacaklardan korkmaya başlamıştım.
"Ben... Gerçekten çok özür dilerim Yusuf."
"Lan ben şimdi anneni mi kıskanmış oldum?" Sinirle söylediği şeye gülmeden edemedim. "Sanırım biraz öyle oldu."
"Bunun bedeli ağır olacak Portakal Çiçeği, sen hiç merak etme."
*"Ne oldu Zehroş barıştınız mı?" diye sorarken koluma girdi Berra. Yusuf bir süre sonra bizden izin isteyerek yanımızdan ayrılmıştı. Tabi bir sürü nasihatlerini ettikten sonra.
Helin' de hızlıca yanıma gelip diğer koluma girdi. "O neydi öyle ya? Ne dedin sen bu adama?"
Zeynep' te Helin' in yanı sıra gelirken bir şey soracaktı ki hemen durdurdum onu. "Ufak bir şaka yapmıştım, o da bunu yanlış anladı ve evet barıştık. Her şey bundan ibaret." diyerek özet geçtim.
"O ufak şaka neydi diye sormak istiyorum ama korkuyorum,"
"Telefonda onunla konuşurken annem bana gülümsedi ve yanına çağırdı. Bende..."
"Sende enişteme 'biri bana gülüyor ve beni yanına çağırıyor' mu dedin yoksa?" diyerek sözümü kesti Helin.
"Tam olarak öyle dedim," diyerek sorusunu yanıtladım.
"Ay inanmıyorum sana be Zehra," Zeynep araya girdi. "Bunu Berra' dan beklerdim de senden hiç beklemezdim."
"Bende tam diyordum ki bende acaba Demir' e yapsam mı?"
Anında gözlerimi büyüterek "Sakın!" dedim. "O Yusuf kadar sakin değil, bak yeminle ortalığı yıkar. Kolay kolay da inanmaz, dünyanın pis erkeklerle dolu olduğunu söylüyor sürekli."
"Ee haklı eniştem," dedi Zeynep.
"Ben yerim bu çocuğu ya," diyerek yüzünde ki sırıtış kocaman oldu. Helin' nin kolundan çıkıp ağzına vurdum. "Kapa o ağzını, sinek girecek!" Anında kendine gelip ağzını kapattı. "Sizde iki dakika düşünmeme izin vermiyorsunuz."
"Şu alışveriş bir an önce bitsinde, sen ne zaman düşünürsen düşün." diyerek önden giden annemlere yetişmek için adımlarımı hızlandırdım.
"Bugün aramadım onu, acaba merak etmiş midir beni?"
"Berra sus!"
Susmadı. "Ay acaba şuan ne yapıyordur? Arasam mı? Ya da mesaj atsam?"
Kolundan çekiştirdim. "Başlatma bana aramandan! Yürü!"
"Ufak bir mesaj..."
Üçümüz de aynı anda "Berra yeter!" diyince suratını buruşturdu. "Ay tamam sustum. Siz zaten ne anlarsınız ki aşık olan birinin halinden!"
"Dedi, aşktan anlamıyorum diyen Berra Kurt."
"O zaman aşk nasıl bir şeydi bilmiyordum ama şimdi..." Helin uzanıp kafasına vurdu. "Bu da manyaklaştı ha!"
"Aşık olunca anlarsın!" dedikten sonra derin bir iç çekti. Gören yıllardır aşık ama kavuşamamış zannederdi bu halini.
Zeynep "Bu ne içti?" dedi.
Tam ben cevap verecekken Berra lafımı kesti. "Aşk sihiri içtim!" Bu seferde ben yüzümü buruşturdum. "Manyak manyak konuşma Berra! Bak inan ki salak saçma ifşalarını Demir' e atarım görürsün sonra aşk sihirini!"
"Tamam tamam," dedi hızla toparlanarak. "Valla daha konuşmayacağım. Rezil olurum bak, sakin atma. Çocuğun yüzüne bakamam sonra."
Gülümsedim. Ben arkadaşlarımı yola nasıl getireceğimi iyi biliyordum. "Sana bağlı Berra' cığım, çok konuşup saçmalamaya devam edersen anında gider."
"Sustum," diyip eliyle de ağzına hayali fermuar yaptı.
Elinizde ki bazı kozlar bir gün elbet işinize yarıyormuş sevgili okurlar, yaramıyor demeyin benden söylemesi.
🎈
Bölüm sonuu!
Beğendiniz mi bakalım? Beğendiyseniz şuraya bir tane kalbinizi alırım ama :))
Sizleri çok seviyorum, kendinize iyi bakın!
Muah :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pσrtαkαl çíçєğí/tєхtíng
Krótkie OpowiadaniaDÜZENLENECEK! 🎈 536...: Selamünaleyküm, ben ikinci Murat. Zehra: Hahaha o zaman bende ikinci Elizabeth. 536...: Vaay, demek ikinci Elizabeth? Ama o, sen olamaz be Portakal Çiçeği. Zehra: Ne saçmalıyorsunuz siz? Zehra: Ayrıca numaramı nereden buld...