Şimdi bizi her şeyin başladığı o mavi masada hayal et. Sonra seni tümüyle değiştirecek olan o kelimeyi duy kulaklarında. Bir gitme'nin arkasında senin için sakladığım bir ömrü nasıl tek kelime söylemeden heba ettiğini hatırla. O masadan gidiyorum diyerek kalkandın sen. Ve ben seni böyle mağrur hale getirecek en çaresiz kelime, gitme, ile aldım hayatıma. Gitme ile başlayan bu aşkın yine aynı kelimeyle bitecek olmasına şaşırmıyorum ama garipsedim biraz. Hiç kimseye kullanmadığım bu kelimeyi sana kullanmış olmam, hayatımdaki tüm kötülerin arasında tek masum kalan şey olmandı. Bazı şeyleri yaşamamış olmandan kaynaklanan küçük çocuk masumluğuydu seninki, kaybetmek istemedim.
İlk defa kalbimi bir aşkın miladına değil, bir güvenin hiç kapanmayacak olan kapılarına açtım. Seni her şeyden, herkesten saklamak, sadece benim olacağın yerlere götürmek istedim. Kimsenin bende aşamayacağı tek bir yer olan güven kapılarımın arkasına sakladım seni. Sonra öyle çoğaldın ki içimde yere göğe sığamayacak oldun. Beni gitmelere terkedecek kadar büyüdün. Artık yüreğine bulaşacak çamurları engelleyemezdim.
Daha sonra senin bu kirlenmiş haline sevgim değil yine güvenim susmuştu en çok. Bir süre geçtiğinde seni seviyorum'ları kenara atıp, beni çok seviyorsun'lar eskittin dudaklarında. Emindin çünkü. Senin düştüğünü görmek benim düşümdeki seni değiştirmedi ya ondan belki de. Hep arkandan gelişim bundandı. Aramıza şiirler, hikâyeler giremesin istedim, sen en yakınımken. Onlara yakın olmak istemedim. Ama roman oldu mesafeler. Hep uzak durmanı istediğim bensiz yollara sürüklendin. Arkandan gelirken çok canım yandı. Olmaz dedim, olmamalı böyle...
Bir süre sonra hızlandın. Ve sen ne kadar erken vardıysan o yola, ben sana o kadar geç kaldım. Tek başıma kaldığımı gördüm yavaş yavaş. Tek başıma biz olduğumu. Yoruldum. Seni izledim, değişmeni... Ben gitmek için geç kalmıştım, sen bana geri dönmek için. Gitmek bir devrimdir ancak kalabilmek kadar büyüklük değil. Gitmeyi de kalmayı da gerçekten seven, yara alan bilir. Yara almış bir kalbin ezberindedir ikiside.
Şimdi gidiyorum da diyemiyorum, bu yola çıkan sensin çünkü. Ben sadece peşinden gelmiyorum o kadar. Ama demiştim ya sana gerçekten seven birinin yapacağı iki şey vardır. Ya ömrüyle kalır ya da kalbiyle gider. Öyle ki sen ikisini de yapamadın. Şimdi bana kalbimle gitmek, daha doğrusu arkanda kalmak kaldı.
Kalmak nedir biliyor musun? Binlerce kez kırılmış olsa dahi kalp, bir çok hatayı görmüş olsa da göz ve duymuş olsa da birçok yalanı kulak, gönül silgisi olan 'seni seviyorum'un her şeyi sineye çekebilmesi. PEKİ GİTMEK? Sen bilemezsin, gidemezsin de. Ama gitmemiş olmak, gidememiş olmak, kalmak değildir. İşte bu yüzden kalmakta benim, gitmekte...
Bir zaman sonra senden sıyrılmış mutluluklar araladı kapımı. Tam bu zamanlarda kalbimin yönettiği bu bedende aklım da söz sahibi olmuştu. Sonra kendi hayatımla tanıştım işte. Yani gidişinle gelen güzelliklere bıraktım kendimi.
Şimdi mi?
Şimdi iki bedenin hayat bulduğu bu mavi masada, iki kalbin cenazesini veriyoruz. Bu sefer bu masadan gidiyorum'la kalkan ben olacağım ve senin dudaklarının arasından çıkan hiç bir 'gitme' yoluma aşk olmayacak...Bu satırlar kapanmış bir defteri çöpe atmadan önce açıp yazdığım son satırlarım..