Cümleler ardı ardına sıralanırdı önceden, sanki kalem bilir gibiydi yazacaklarımı, ne yaşadığımı. Şimdi şarkılar bile yetemiyor kalemi kâğıtla buluşturmaya. Kavuşamıyor artık kalemimin ucu, kağıdın satırlarına. Ya ben yazılacak ne varsa tükettim ya da yazarken tükenecek ne kadar ben varsa tükendim.
Şimdi bilmem kaç şehir uzağından yazıyorum seni.. Yağmur yağdığında beraber ıslanamasak bile, aynı yağmurun bizi sırılsıklam yapacağı inancıyla kalktığım o toprak kokulu sabahlar da yok artık. Aynı şarkıyı dinleyemesek bile herhangi bir şarkının 'sol' notasında buluşabilme ihtimaline ısınıyorum yokluğunun soğuğunda. En çokta yokluğuna üşüyorum çünkü şu sıralar. Öyle soğuk ki bedene örtülen hiç bir kalın kumaş parçası ısıtamıyor.
En çok gidişine susuyorum, zaten anlaşılır ve anlatılır bir yanı da yok geriye kalanların. Cümleler konuşulmaya küstü çoktan, kelimeler yan yana gelip cümle kuramayacak kadar yorgun. Hayata geçecek tüm duygular terkedilişe mahkum şimdi. Ve kaybedilecek ne varsa çoktan kaybedildi.