8

1.6K 102 23
                                    

Kafamı masama gömmüş, dava dosyalarımı düzenliyordum.

Bir kaç dosya varken hep sonra yaparım diye ertelemiştim ama şimdi birikmiş dosyalardan bir dağ oluşmuştu ve bunları halletmek zorundaydım.

Aslında bu tür işleri bürodaki stajyer gençler hem dosyaları okuyup birşeyler öğrensinler hemde bize yardımcı olsunlar diye yapıyorlardı ama sırf zorluk olsun diye Jisoo bana yaptırıyordu.

Şu kadını hiç sevmiyordum. Büroda özellikle bana ve Eunwoo'ya aşırı takıktı. Sürekli nerde saçma sapan iş varsa bize kitliyordu.

Bazen deneyimli bir avukat değilde yeni gelmiş bir stajyer gibi hissediyordum kendimi.

"Taehyung! Koş hadi geldiler!"

Odaya bir hışım ile dalan Eunwoo yüzünden korkmuş, elimdeki dosyaları yere düşürmüştüm.

"Eunwoo! Tanrı aşkına, ödümü kopardın!"

"Ya şimdi kızmanın zamanı değil! Hadi yürü geldiler. Büromuzun en kıdemli avukatı olarak ilk senin karşılaman gerekiyor."

Başımı onaylamaz şekilde sallayıp, sabır dilendim. Masadan kalkıp kapıya doğru ilerlerken istemsizce elim düzeltmek için saçlarıma gitmişti.

"Pişt! Yakışıklı senin kendini düzeltmene gerek yok. Her zaman nefes kesicisin zaten."

Bana flörtöz şekilde bakıp sırıttı. Bende sırıtıp kapıdan omuz atarak geçtim, geçerken de söylenmeyi unutmamıştım tabii.

"Biliyorum biliyorum, daima nefes kesiciyim, sende çok bakma da nefesin kesilmesin."

Bende göz kırpıp odadan çıktım, oda peşimden geliyordu.

Büroda ki yoğun kalabalık ve karmaşayı odamdan çıkana kadar fark etmemiştim ama burası gerçekten mahşer yerine dönmüştü.

Herkes, Kim bürosu için bir koşuşturma içindeydi, etrafa bakıp Kim namjoon'u aradım, bir süre aradıktan sonra başka birisi gözüme takılmıştı.

Ben ağzım açık bir şekilde ona bakarken, o beni fark etmemişti, hala donmuş bir şekilde, bir metre uzağından adama bakıyordum.

Onun burada ne işi vardı?

Yanına sokulmuş olan Jisoo'ya sahte olduğunu anladığım gülümsemelerinden veriyordu.

Kaç yıl beraber yaşamıştık, tüm hareketlerini ezbere biliyordum.

Kolumun dürtülmesiyle izlemeye daldığım adamdan bakışlarımı çekip, sağıma doğru döndüm karşımda tüm asaleti ve çekiciliği ile Kim Namjoon duruyordu.

Galiba bayılacağım.

"Ah merhaba, Taehyung."

KİM

NAMJOON

ADIMI

BİLİYOR!!

ÖLDÜM

VE

CENETTEYİM

TANRIM!

"Aaağğ!"

Bu gün üst üste fazla şok geçirmiştim ve kendimi tutamayıp adamın yüzüne doğru çığlık atmıştım.

Evet, bunu yaptım. Malesef.

Onun şok olmuş yüzü ile benim rezilliğimi farkına varmam çok uzun sürmemişti.

"Be-ben çok çok çok özür dilerim! Öyle birden sizi karşımda görünce...çok heyecanlandım. Gerçekten çok özür dilerim."

Bir kaç kere eğilip kalkıp özür diledim. Oda elini omzuma koyup sorun yok der gibi gülümsedi.

Biraz daha rahatlamıştım, en azından kötü bir tepki vermemişti.

"Taehyung, senin namını çok fazla duydum. İşinde gerçekten çok başarılı olduğunu söylüyorlar."

Artık biraz daha toparlanmış ve heyecanımı bastırmayı başarabilmiştim.

"Ah, çok teşekkür ederim. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum."

"Aslında seninle konuşmak istediğim başka bir konu vardı."

"Tabii buyrun, dinliyorum."

"Ben, senin bizim-"

"Ah hyung!"

Arkamdan, beynimin en ücra köşelerinde sakladığım kadife sesin gelmesiyle Namjoon'un sözü yarım kalmıştı.

Burnuma yavaş yavaş dolan , tanıdık koku ile tıpkı eskisi gibi mayışmıştım.

Kokusu bile hala aynıydı.

Yanımıza ulaşmış, beni görmeden direkt olarak Namjoon ile konuşmaya başlamıştı.

"Hyung, Yoongi Hyung'u bulamıyorum sen gördün mü?"

"Hayır Jungkook, görmedim."

Jungkook kafasını hafifçe bana doğru çevirince büzdüğü dudakları görüş alanıma girmişti. Islak ve büzülmüş dudaklarını gördüğüm anda yutkunmama engel olamamıştım.

"Jungkook, bak Taehyung'da burada ona selam verdin mi?"

Jungkook birkaç saniye boş boş bakıp kafasını bana çevirdi, hiç şaşırmış gibi durmuyordu, aksine sanki beni önceden görmüş gibiydi.

Zoraki bir sesle bana doğru yaklaşıp elini uzattı.

"Merhaba, Taehyung bey."

Aslında şuan benimle konuştuğu için sevinmem gerekiyordu ama sevinemiyordum.

Çünkü, sesi o kadar isteksiz çıkmıştı ki, o anda yok olmak istedim.

Böyle zorla konuşacaksa hiç konuşmasın daha iyidi.

En azından kalbim kırılmazdı.

'Sende onun kalbini çoğu kez kırdın Taehyung.'

İçimden, iç sesime bana bu gerçeği hatırlattığı için yaratıcı küfürlerimi sıralıyordum. Gölerimin dolmamsı için alt dudağımı dişlerimin arasına alıp ısırdım.

Ama maalesef gözlerimin dolmasına engel olamamıştım, neden bu kadar güçsüzdüm ki?

Bende yavaşça elimi kaldırıp, yıllardır hasretiyle yanıp tutuştuğum tenine elimi sardım.

Eli buz gibiydi.

Elini tuttuğumda sanki tüm vücudum titremişti.

Titrek bir nefes verip çatallaşmış sesim ile konuşmaya çalıştım.

"Merhaba, Jungkook bey."

Sesim istemsiz soğuk çıkmıştı. Elimde olmadan.

"Aslında biliyor musun? Taehyung, Jungkook bizim büroda her zaman senden bahs-"

Namjoon, Jungkook'un karnına attığı dirsek ile iki büklüm olmuştu, ve sözü yarım kalmıştı.

Hemen öne atılıp, Namjoon'un bileğinden tuttum.

"Namjoon bey! İyi misiniz?"

Jungkook, Namjoon'un bileğinde olan elimi sertçe çekip, yüzüme garip bir ifade ile bakıp buz gibi bir sesle konuştu.

"Ben onunla ilgilenirim. Sana gerek yok."

Kırgınlıkla yüzüne bakarken, o Namjoon ile beraber benden uzaklaşmışlardı.

Bende olduğum yerde az önce olan şeyleri kavramaya çalışıyordum, ben şimdi ne yapmıştım ki?

-

Allah bu coronanın belasını versin.

Neyse, alakasız yükseldim bir anda VLELGLWVOELFOELBOEG

SİZİ KOCAMAN SEVİYORUMM

İYİ OKUMALARRR

<3

 

Get married | taekook✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin