29

408 29 7
                                    

Dehşet bir baş ağrısı ile uyanmıştım, başım o kadar şiddetli zonkluyordu ki gözlerimi açmakta bile zorlanmıştım.

Ellerimi başımın üzerine getirip biraz masaj yapmaya başlamıştım, tabi ki ağrım hafiflememişti bile. Daha fazla dayanamayıp yataktan kalktım yüzümü bile yıkamadan mutfağa koşup bir ağrı kesici aramaya başladım. Dün eve geldiğimde kafam dağılsın diye birkaç şişe içmiştim ve içerkende uyuya kalmıştım, etrafı bok götürüyordu, ağzımda iğrenç bir tat vardı ve çok kötü kokuyordu, kendimden iğrenmiştim.

Ağrı şiddetini 10 kat daha arttırırken kafam patlayacakmış gibi hissediyordum.

Bütün dolapları karıştırmıştım ama hala ağrı kesiciyi bulamamıştım. Bir yandan sinirle söyleniyor bir yandan da lanet ilacı arıyordum.

"Hay sikeyim! Nerede bu sikik ilaç?!"

Başımda ki ağrı şiddetlendikçe sinir katsayım da yükseliyordu ve çıldırmak üzereydim.

"Amına koyduğum ilaç hangi cehennemdesin?"

Sinirle söylenirken en sonunda kaşıkların olduğu dolapta ilaç kutusunu görmüştüm.

Hırsla ilacı alıp hemen suyla mideme gönderdim. Sabah ağzımda olan iğrenç tat su içince daha kötü olmuştu ve midemi bulandırmıştı.

Birşeyler yemem gerekiyordu ama hiç uğraşamazdım şuan, açlığa biraz daha dayanabilirdim sanırım.

Duşa girmem gerekiyordu ve ortalığı biraz toplamam gerekliydi. İlk önce evi toplama kararı alıp ilk önce etrafa saçtığım şişeleri ve yemek çöplerini toplamaya başladım.

Toplama işi bitince ne zaman aldığımı bilmediğim süpürge ile üstün körü yerleri süpürdüm.

Yarım yamalak temizlediğim eve bir bakış atıp, temiz olduğu kanaatine varıp duşa girmek üzere banyoya doğru ilerledim.

Hemen kıyafetlerimden kurtulup duşa tabiri caiz ise daldım.

Hemen kısa bir duş alıp çıktım, dişlerimi fırçaladım, hızlıca kurulandım, üzerime dolaptan rastgele seçtiğim kıyafetleri geçirdim. Odanın içinde kazık gibi dikilirken birden başım dönmüş ve hafif bir mide bulantısı ile açlığın kendini göstermişti.

Daha fazla kendimi aç bırakmamak için mutfağa ilerleyip etrafa bakındım, birkaç bulaşık birikmişti onları sonra yaparım diyerek kenara ittim ve buzdolabına ilerledim içinde yiyecek birşeyler olmasını dileyerek açtım kapağını.

"Hassiktir ya! Bir kere de işim düzgün gitse şaşarım zaten!"

Dolapta gördüğüm manzara hiç iç açıcı değildi, küflenmiş birkaç parça kahvaltılık ve diğer çürümüş meyve ve sebzeler...

Derince oflayarak kapattım dolabı, markete gitmem gerekiyordu sanırım.

Mutfaktan çıkıp, dış kapıya ilerledim vestiyerin(?) üzerinde cüzdanım ve telefonumu alırken hemen yanımda ki aynaya gözüm takılmıştı.

Kendimi aynada incelerken şok olmuştum, o kadar zayıflamıştım ki kemiklerim sayılıyordu resmen, üzerime giydiğim tişört bile elbise gibi olmuştu.

Yüzüm vücudumdan daha beterdi, göz altlarım çökmüş, yüzüm sararmıştı, dudaklarım çatlamış ve stresten yenmiş gibi duruyordu.

Bana ne olmuştu böyle?

Kendimi neden bu kadar yıpratıyordum ki?

Yada kim için bu haldeydim?

Hayatını kurtardığım adam için mi bu hallere düşmüştüm?

Ne yapıyordum ben böyle bu halim neydi benim?

Aynanın karşısında kendimi incelerken birçok şeyin farkına varmıştım. Neden bu kadar derbeder davranıyordum ki?

Belkide orada çok daha mutluydu.

O bensiz hayatına devam edebiliyorken ben neden böyle davranıyordum ki?

Aynadan kendimi incelemeyi bırakıp evden dışarı çıktım. Artık birşeylerin farkına varmış olmak güzel hissettirmişti.

Eve en yakın olan market 30 dakika falandı biraz yürümek ve hava almak istediğim için arabayı es geçip yürümeye başladım.

Aklıma kalplerini durduk yere kırdığım jin ve namjoon hyung geldi, onları bir an önce aramalı ve özür dilemeliydim.

-

Uzun sayılabilecek bir yürüyüşün ardından markete ulaşmıştım, vakit kaybetmeden markete girdim.

İhtiyacım olan şeylerin olduğu reyonlarda gezerken bir adamın beni izlediğini farkettim.

Adam hiç istifini bozmadan direkt bakıyordu, benim onu farketmemi umursamamış bakışlarını saklama çabasına bile girmemişti, rahatsız olup başka bir rafa geçtim, adam hala peşimdeydi.

Aslında korkup tedirgin olmam falan gerekirdi ama adam çok tatlı ve masum duruyordu. Kısa boylu sarışın bir adamdı ve yüzü bebek gibiydi gerçekten çok tatlı duruyordu.

Hâlâ izlemeye devam ettiği için konuşma gereği duydum ve yanına doğru yaklaştım sanki onunla konuşacağımı tahmin etmiş gibi rahattı ve mimik bile oynatmamıştı.

"Şey merhaba, acaba bana söylemek istediğiniz birşey mi vardı?"

Bir süre durup yüzümü inceledi. Ve yüzü gibi tatli bir sesle konuştu.

"Sen...Jeon Jungkook musun?"

Gerçekten şaşırmıştım beni nerden tanıyor olabilirdi ki? Evet sanırım artık tedirgin olmam gerekiyordu.

"Evet...benim. Peki siz beni nerden tanıyorsunuz?"

Adam da hâlâ mimik oynamıyordu ve yüz ifadesi ne yalan söyleyeyim çok komik duruyordu.

"Kim Taehyung'u tanıyor musun?"

İsmini duymamla sanki tüm kanım çekilmiş gibi hissettimiştim, bu adam onu nerden tanıyordu ki?

"Siz nerden tanıyorsunuz onu?"

Konuşmanın başından beri mimik oynamayan yüzün de çok hafif bir gülümseme oluşmuştu.

"Yani tanıyorsun onu?"

Tamam, adamın çok tatlı olduğunu söylemiştim ama bu konuşma beni gittikçe geriyordu.

Korktuğumu belli etmemeye çalışarak konuşmaya başladım.

"Tamam, beyefendi kimsiniz bilmiyorum ama lütfen benden uzak durun ve peşimi bırakın yoksa şikayet edeceğim sizi."

Arkamı dönüp aldıklarımı ödemek için kasaya doğru gidecekken söyledikleri sanki başımdan aşağıya kaynar su dökmüştü.

"Ben Jimin. Taehyung'un abisiyim."

-

Oh sonunda jimin'im de geldi.

İşler bu zamandan sonra iyice karışacak gibi arkadaşlar asdaflwödoekc

Neyseeee

Hepinize iyi okumalarrrr

Seviyorum siziii bol yorum ve oy bekliyorum ve öpüyorum siziiiiiiii

<3


Get married | taekook✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin