-AYLİN-
Nisan 2012:
Bir bahar ayı akşamına göre görece soğuk bir havada, Yeniköy'ün lüks köşklerle ve müstakil evlerle kaplı aydınlık sokaklarından birinde yürürken soğuk havadan mütevellit kırmızı renkli kalın hırkamın kollarını çekiştiriyor, ellerimi ısıtmaya çalışıyor; bir yandan da bu lüks evlere bakıp içerisinde yaşayan insanların nasıl hayatlara sahip olduğunu hayal etmeye çalışıyordum. Hepsi ya büyük iş adamları, ya da mirasyedi ailelerden biri olmalıydı. Babamın işi dolayısıyla pek çok aileye göre iyi sayılabilecek bir durumumuz olmasına karşın buradaki aileler ve yaşantıları bizim bile çok üstümüzdeydi.
Buraya asıl geliş sebebimizi elbette göz ardı etmiyor, önümde umut dolu hızlı adımlarla yürüyen Yeşim'e yetişmek için ben de adımlarımı hızlandırıyordum. Yeşim okul çıkışı bize gelmek istediğini söylediğinde kafamda canlanan akşam kesinlikle böyle bir şey değildi. Daha çok pijamaların çekildiği, mendillerin salya sümük kullanıldığı, bol bol dertleşip abur cuburları gömdüğümüz, melankoliğin dibine vurduğumuz bir gece hayal etmiştim. Yeşim'in aklındaki plan ise tamamen farklıymış. Gece vakti çıkış bizim evden, kendi evine göre daha kolay olacağı için ben ve evim meğer paravan olarak kullanılmışız.
Yol üzerinde Ceyhun birkaç kez aramıştı fakat olayları takip etmekten telefonu açamamış, ona yalnızca kısa mesajla dönebilmiştim.
"Bunun iyi bir fikir olduğuna emin misin?" Hala bir şekilde Yeşim'i kararından vazgeçirebileceğimi düşünüyor, kendimi buna inandırmaya çalışıyordum. "Daha her şey çok taze, bari biraz zaman geçseydi." diye ekledim.
Yeşim hızlı adımlarla yürürken bana dönmeden cevap verdi. "Olmaz Aylin. Bugün konuşmam lazım. Hem Alp de böyle söyledi. Seviyorsan savaş, vazgeçme dedi. Ben de öyle yapacağım." Ona yetişmek için birkaç adım koştum, sokakta onunla aynı hizaya geldiğim sırada yüzünü bana çevirerek söyledi: "Metin'den bu kadar kolay vazgeçmeyeceğim!"
Bu harika fikir için teşekkürler Alp! Yeşim'in de bu sefer Alp'i dinleyeceği tutmuştu aksi gibi. Arkadaşım aşkından vazgeçsin, bu kadar çabuk unutsun demiyorum ancak atölyede Alp ile Metin arasında yumrukların havada uçuştuğu; Metin'in Yeşim'e karşı bütün öfkesini kustuğu, çok ağır sözler sarf ettiği günün akşamında böyle bir aksiyona gerek var mıydı cidden?
Yeşim'i toparlanmış, umut dolu gözlerle ve Metin'i geri kazanacağına dair büyük bir inançla görmek hoş, ancak bu umutların çabucak sönüp daha büyük bir hayal kırıklığına dönüşme ihtimalinden korkuyorum. Bu durumda tabii ki de öncelikli isteğim arkadaşımı korumak, onun içinde bulunduğu durumdan en az zararla ayrılmasını sağlamak.
"Benimle gelmek zorunda değildin. İstersen sen dönebilirsin."
"Saçmalama. Seni yalnız bırakacak değilim bu saatte." dedim tekrar üzerimdeki hırkayı çekiştirip bedenimi daha sıkı sarmasını sağlarken. Konumumuz gereği doğrudan denizden esen rüzgarlar, hava konusunda hiç yardımcı olmuyordu ancak güzel bir manzara sağladığını inkar edemem.
Deniz manzarası eşliğindeki yolumuza bir süre daha devam ettik. Evlerin giderek daha da lüks olduğu bir yerleşkeye girmiştik. Malikane ve villaların arasında dolaşıyorduk. Benim hangi evin Metinlere ait olabileceğini düşünerekten yürüdüğümüz caddeyi, evleri incelediğim sırada Yeşim, "İşte burası. Metinlerin evi." dedi. Taştan yüksek duvarların arkasındaki bir villayı işaret ediyordu Yeşim. Girişte parmaklıklı, geniş siyah demir bir kapı bizi karşılıyordu. Yüksek taş duvarlar gösterişini kapatsa da parmaklıklı kapının arasından adeta evin ve bahçesinin ihtişamı süzülüyordu. Kapının arkasında asfalt yol devam ediyor ve bu yol, uzaktan seçebildiğim kadarıyla dört aracın yan yana park edebileceği büyüklükte bir avluya çıkıyordu. Avlunun yan tarafında yeşil bir bahçe ve bahçenin üzerinde yere konulan ledlerle aydınlatılmış taşlardan patika bir yol bulunmaktaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Anlarım
Teen FictionGeçmiş, gelecek ve şimdi arasında bir yolculuk. Bir sevdanın oluşum, tutunma, ayrılma ve yeniden kavuşma serüveni... Alp, Yeşim ve Metin. Bir zaman sonra birbirinden ayrı düşmüş üç çocukluk arkadaşı. Aynı zamanda bir aşk üçgeni. Geçmişte atılan bi...