"♦" işaretli Aylin'in ağzından olan bölüm:
Şubat 2012
Yoğun ve hızlı geçen haftanın sonuna yaklaştığımız bir Perşembe günü, on birler olarak dokuzların katındaki etüt sınıflarını işgal etmiştik. 2 No'lu sınıfa, Almanca dersine gireceğim sınıfa adım attım. Eda orta sıra en önde, yerimizde beni bekliyordu. Üç kız aynı seçmeli dersleri seçsek de bu otuz kişilik etüt sınıflarında ikinci yabancı dil için Yeşim'le denk gelememiştik. 3 No'lu sınıfta olması lazım onun şu an, gecikmediyse eğer. Genelde Perşembe sabahları her zamanki ikinci kat koridorundaki toplantımızı yapmıyor, kitaplarımızı alıp doğrudan sınıflarımıza giriyorduk.
Yeşim'in eksik olmasına karşın bana bu dersi çok sevdiren büyük bir etken vardı. Üç senedir platoniğimle bu ders için aynı sınıfı paylaşıyorduk. Onu doyasıya izleyebildiğim tek zaman bu üç saatlik ders dilimiydi.
Kestane rengi saçlarıma bu sabah iyice özenmiştim. Her zamankinden daha düzdü. Beyaz gömlek ve kahverengi etekten oluşan okul kıyafetimin üstüne kırmızı bir hırka giymiştim ve de soğuk havaya karşı yanımda bir de montum vardı. Kırmızı hırkamın kollarını çekiştirirken arka sırada Recep adındaki kendi sınıfından iri yapılı çocukla konuşan Ceyhun'u izliyordum. Karşımda bana bir şeyler anlatan Eda'nın sesini duymuyordum artık. Hocanın olmadığı her an gürültü koparan sınıfı da aynı şekilde. Sadece kalbimden gelen melodi vardı kulaklarımda.
Ceyhun bir saniye bu tarafa bakacak oldu ve benim elim ayağıma dolandı. Eda'ya dönüp gülümsedim. Sarışın kız, dikkatimin nerede olduğundan habersiz heyecan taşan gözlerle sorusunu sordu. "Ve... Sence bu kız kim?"
Gülümserken gözüm seyirdi. "Hangi kız Eda?"
Mavi gözlerdeki heyecana ait parıltı aniden kayboldu. "Anlattığım kız işte. Hani önce bizim Berkay'la sonra da onun en yakın arkadaşı Tunç'la çıkan kız."
"Bizim sınıftaki Berkay ve Tunç'la mı? Oha! Onlar bu yüzden mi dönem başından beri ayrı oturuyorlar?" Bir insanı dinlemediğimi herhalde en fazla bu kadar belli edebilirdim.
"Bir saattir kime anlatıyorum acaba?" Bana olmadığı kesin. O sırada gelen Melih Hoca'yı, beni Eda azarından kurtardığı için kahramanım ilan ediyorum. Almanca derslerimize giren takım elbiseli, orta yaşlı adam, görüp görebileceğiniz en enerjik öğretmenlerden biridir. İçinden dolup taşan enerjisi derste asla yerinde durmasına izin vermez. Her daim bir hareket halindedir, eli kolu bacağı ayrı oynar ve derste espri yapmayı sever. Ama en ufak bir saygısızlık sezdi mi o hayat dolu insan gider, hiç tanışmak istemeyeceğiniz bir yüz çıkagelir.
Melih Hoca tahtaya, derste kullandığımız kitaptaki bir metinde geçen bilmediğimiz kelimeleri yazıyordu. Daha sonra bize bu metini okutacağını söylemiş ve o bunları yazarken bize çalışmamızı söylemişti. Fakat seyrek saçlı adamın arkasını dönmesiyle sınıfta gürültü koptu. Ses genel olarak cam kenarından geliyordu. Melih Hoca üçüncü kelimeyi tamamlamasıyla aniden arkasını döndü ve gürültü çıkaran tarafa az önce bahsettiğim korkunç yüzünü gösterdi. Ses kısa bir an kesildi ama hoca tekrar siyah tahta kalemiyle bir şeyler yazmaya başlayınca aynı durum yinelendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Anlarım
Teen FictionGeçmiş, gelecek ve şimdi arasında bir yolculuk. Bir sevdanın oluşum, tutunma, ayrılma ve yeniden kavuşma serüveni... Alp, Yeşim ve Metin. Bir zaman sonra birbirinden ayrı düşmüş üç çocukluk arkadaşı. Aynı zamanda bir aşk üçgeni. Geçmişte atılan bi...