♣ Bölüm 10 - Kısım 2

240 23 11
                                    




   Ben biraz önce öne çıkmıştım fakat hangi odanın Metin'in olduğunu kestiremiyordum. Geniş koridorda 6 adet beyaz, çizgili kapı vardı. Metin öne geçmek ve yolu göstermek için müsaade istedi. Müsaade senindir. Sağ taraftan ikinci odaya girdi. Kocaman bir odaydı bu; mavi, kahverengi ve beyazın ağırlıklı olduğu bir oda. Genel olarak eşyalar kahverengi tonlarında seçilmiş. Yatak örtüsü maviydi, rahat gözüken tekerlekli koltuğun minderi de öyle. İki beyaz dolap kapağı arasına, mavi bir tane almış, yan taraftaki iki kapağı ise aynalara teslim etmiş. Aynaların çerçevesi ise kahverengi. Kahverengi eşyalar, maviyle birleşince odaya gemi süsü vermiş. Metin ben görmeyeli yeni tutkular mı edinmişti yoksa? Masasında açık kahve tonlarını kullanmış. Bayağı uzun bir masa. En az üç kişi aynı anda çalışabilir üzerinde. Buna rağmen odayı hiç küçültmemiş. Odada benim gönlümün sahibi tek bir şey vardı. Büyük kitaplık. Çok fazla kitap vardı. Holden baktığım kadarıyla salonda da bir kitaplık vardı ve o da kocamandı. Bu belki onun yarısı kadardı ama yine de büyük kelimesini hak ediyordu. Kitaplığın yanında bittim hemen. "Hepsini okuduğunu söyleme sakın!"


Beklediğim cevabı verdi. "Tabii ki de hepsini okumadım. Yarısını belki." Bu da bir şey. Yarısını okumuş olması yani. Ben detaylı bir inceleme koyuldum. Elime aldığımın arkasını okuyor, hatta birkaç sayfasına göz atıyordum. "Beğendiğin varsa alabilirsin." Onlara şöyle bir göz ucuyla baktım. İki kişilik geniş yatağın üzerine oturmuşlar. Metin yatağın baş kısmına yaslanmış, dizlerini bükerek ayaklarını yatağın dışına doğru uzatmış. Yeşim Metin'in ayaklarının uzandığı yerin biraz daha gerisine, bacaklarını birbirine sabitleyerek oturmuş, arada onları sallıyor. Tekrar kitaplara geri döndüm. Metin'in ağzından adımı duyana kadar ne konuştuklarından bir haber, dalmışım başka dünyalara. "Alp!" Elimdeki Cesare Pavese kitabını bırakıp suratımı ona çevirdim. "Ceyhun'un annesini soracaktım. Ne oldu? Gelişme var mı?" Yeşim'le konuşmadan anlaşabildik ilk defa. Ona Sen mi söyledin? demeye çalışıyordum. O da başını sağa sola sallıyordu. Keşke her zaman böyle düşündüğümü bakışımdan çıkarabilsen. Acaba anlıyor da anlamaza gelmiyor, çözemedim ki bir türlü! Eğer o söylemediyse ve Metin'in kendi aklına geldiyse... Metin beni bir kez daha şaşırttı. Burnu düşse eğilip yerden almayacak, tükürdüğünü asla yalamayacak diye bildiğim Metin bu olamazdı. Hastanede yanlış ilaç mı verdiler acaba? "Doktorlar bugün komada olduğunu söylemişler." Bundan Yeşim'in de haberi yoktu. Ağzı açık kaldı. "Cidden mi?" Teyit bile ediyordu. Başımı aşağı yukarı salladım. Metin yine beni şaşırtacak bir cümle kurdu. Aslında bildiğimi sandığım, bu okuldan önce gördüğüm Metin gibi davranıyordu. Sadece o kadar zaman sonra bu... Bu başka birisi gibi gelmişti. "Geçmiş olsun deseydim keşke yanına uğrayıp." Önceleri de asiydi, çabuk parlardı ama hep içinde acıma ve vefa vardı. Kişiliğinin oluşmaya başladığı yıllarda kaybolduğunu sanmıştım, meğer sadece kabuklarına çekilmişler.


"Dileriz. İnşallah geçecek. O zaman bol bol geçmiş olsun deriz." O kitap cidden ilgimi çekmişti. Tekrar başımı kitaba çevirdim. Ölüm gelecek ve gözlerini alacak, o ölüm ki bizleri sabahtan akşama dek izleyen, sağır, eski bir acı ya da anlamsız bir angarya olarak...



Konuşmalarına yine dikkat kesildim. "Beren Hanım ne yapmış öyle ya! Süslü giyinmek falan tamam da senin için yemek yapmasını hiç beklemezdim."



"Babama yaranmaya çalışıyordur yine. Her zamanki Beren işte, sadece yüzüne maske takmış bu defa."



Konuşmaya dahil oldum. "Gülümsemesi gayet masumane duruyordu."



Onaylamasına şaşırdım. Meğer o da böyle düşünüyormuş. "Ben de şaşırdım ilk başta. Yani onu en son bu kadar mutlu gördüğümde babam ona pahalı bir gerdanlık hediye etmişti."

Ben AnlarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin