♣ Bölüm 4

404 26 58
                                    


"" işaretli Alp'in ağzından olan bölüm:


Şubat 2012


   Kapıyı hışımla açtım. Anahtar yuvada dönmeyince zaten zıplayan sinirim, iyice tavan yapmıştı. Ayakkabılarımı çıkartıp kendimi direkt odama attım. Okul dönüşü aldığım Elif'in arkamdan dış kapıyı kapattığını duydum ben kendi odamın kapısını sertçe çarpmadan hemen önce. Sinirden önce yatağımı bozdum, ayağım yorganla topmuş gibi oynadı. Ardından masadaki birkaç eşyayı yere fırlattım. Yeşil renkli pikeye ve kalın yorganla biraz daha oynadım. Sonra yastığa, çarşafa saldırdım. Elime ne geçerse...


   Kıskandım. Yeşim'le 'hiçbir şey' olmamıza rağmen deli gibi kıskandım. Onu her gün Metin'le görürken bu kadar fena olmuyordum. Ama şimdi? Şimdi oyuncağı elinden alınmış çocuktan beter olmuştum. Sam ve Yeşim. Buna hazır değilim ben. Yeşim'i bir kez daha arkadaş olmaya başladığım birisiyle görmeye... Üstelik bu sefer daha farklı hissediyorum. Derinlerde, içimi yakan çok başka bir acı var. Yeşim, Sam ikimizi tanıştırdığında beni tanımıyormuş gibi yaptı. O gün buna emin değildim. Yani beni hatırlayıp hatırlamadığına, numara yapıp yapmadığına. Ancak bugün Metin ve Sam arasında dönen kavgada, benim varlığımdan bir haber olunca emin olmuştum. Benim kim olduğumu gerçekten bilmiyordu ve bu beni daha da delirtiyordu.


   Bir insan kazık attığı kişiyi nasıl hatırlamaz? Aynı şey Metin için de geçerli. O da gerçekten kim olduğumu bilmiyor mu? Tam 7 sene oldu onlar hayatımdan çıkalı. Eski evime yakın okulu kazandığımda onları orada bulacağımı bilmiyordum, o yüzden yüzleşmekten de hep kaçıyordum. Ama bu kaçış, onların hafızasından silinmeme sebep olmuş gibi. Yeşim, daha düne kadar adımı bile bilmiyordu. Yeşim konusunda ikna olmuştum, ancak bu sefer de Metin var. Yeşim yedi sene önce yollarımızı ayırmamıza sebep olan olayda figürandı belki de, ama ele başı Metin? Bugün beni görünce yüzündeki korkunç ifade en ufak bir ipucu bile vermiyordu. Sam'e öfkeyle kalkan el, araya ben girince yavaş bir şekilde üstündeki negatif yükleri boşalttı. Öfkeyle parlayan gözler. Çatık kaşlar havalandı, öfkeyle parlayan mavi gözler parlaklığından bir şey kaybetmeden söndü. Bir şey arıyordu yüzümde. Kaybettiği bir şeyi mi, yoksa hiç sahip olmadığı bir şeyi mi? Tek emin olduğum, henüz pişmanlığın zerresine rastlamamıştım onlarda.


   Yatağımın önünde çömeldim. Önce başımı, dizlerime kadar çektim. Sonra onu iki elim arasında sıkıştırdım. Artık gölge gibi her gittiğim yerde olan geçmişimden, kurtulmak istiyordum. Kendi gölgemi öldürmek istiyordum, o beni daha fazla kendi karanlığına çekmeden önce. Zaten dibi yeteri kadar boylamıştım. Artık güneş de küsmüştü bana, ay da. Yıldızlarımı da kaybetmiştim, karanlık hayatıma ışık verecek hiçbir şey kalmamıştı. Artık önümü dahi göremiyordum.


   Çömeldiğim yerde uyuya kalmışım. Rüyamda zamanda yolculuk yaptım. Her şeyin çok güzel, çok renkli ve ışıltılı olduğunu dönemlerden birine.


     Eylül 2003


    Yeşim halasının yazlığından okulların açılmasına bir hafta kala dönmüştü. Okullarımız aynı olmasına ve okul içinde sık sık görüşmemize rağmen kışın aynı sosyalliliği her zaman dışarıda gösteremiyorduk. O yüzden bu bir hafta özlem gidermek ve dolu dolu yaşamak için biçilmiş kaftandı. Metin Yeşim'e gittiği ve uzun süre dönmediği için bozuktu. Gelmek istememişti. Yeşim onun gönlünü daha sonra alacağını söylüyordu. Bu sırada birlikte daha fazla vakit geçirdik ve o döndükten birkaç gün sonra onu, Metin'in beni götürdüğü yere götürdüm. Metin beni sıkı sıkı tembihlemişti o gün. Bu yerden Yeşim'in haberinin olmamasını istemişti. Ama ne yapayım, cenneti Yeşim'in de tatmasını istemiştim.

Ben AnlarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin