♦ Bölüm 9

227 20 7
                                    


  "♦" işaretli Aylin'in ağzından olan bölüm:

Şubat 2012

   Hasta odası kapısının önünde hareketsiz geçen bir dizi saatin sonunda yeni yeni dökülmeye başlamıştık. Bu zamana kadar Ceyhun ne kafeteryaya, ne de tuvalete gitti. Annesini bir saniye olsun yalnız bırakmamıştı. Babası ise sık sık git gel yapıyordu. Stres atma yöntemleri farklı neticede. Sonuç aynı. İkisi de ruhtan farksızdı. Ne ağızları bıçak açıyor, ne dua ediyor, ne de nefes almak ve bacaklarını çalıştırmak dışında bir hayat belirtisi gösteriyordu.



   Sonunda büyük patlama geldi. Bayağı büyük bir patlama. "Bu doktorlar niye bir şey söylemiyorlar ya delireceğim!" Ayağı kalktım. Sinirden elleri kolları titriyordu. Önce onları tuttum, güvenle indiğinden emin olduktan sonra onu rahatlatacak cümleleri sarf ettim. "Az önce telaşla çıkan hemşireyi bulalım. O biliyordur durumunu." Lafımın sonuna buruk bir gülümseme ekledim. Elimde onu rahatlatacak, uyuşturacak, yatıştıracak bir morfin olmadığından ona verebileceğim tek ilaç bu. Ellerini hemen bırakmadım. Yeniden telaşa kapılıp kendilerini yalnız ve üzgün hissetmelerini istemiyordum. Rahatladığından iyice emin olduktan sonra onları geri çektim ve beraber hemşireyi bulmaya koyulduk. Yine bir telaşla alt katın koridorunda koşturuyordu. Zor yakaladık kendisini. "Hemşire hanım, hemşire hanım!"



   Sesime durdu. Ceyhun yine kontrolü kaybetti. "Kaç saattir ne bir açıklama, ne bir ilgi! Annem öldü mü kaldı mı haberimiz yok! Bu nasıl bir..." Parmağımı ağzına götürdüm. Yine yatıştırdı onu sihirli dokunuşum. Ben devraldım. "Arkadaşım demek istiyor ki, üst katta yatan hastamız Nurgül Kunt'un durumunu öğrenmek istiyoruz."



   Telaşlılık kadının ruhuna işlemiş herhalde. Alelacele, titreyen yüz ve ellerle, panikli panikli anlattı. "Bulduğunuz kanlarla takviye yaptık. Ameliyata aldık. Sizin beklemekten başka yapabileceğiniz bir şey yok şimdilik. Doktorlarımız da işlerini yapacaklar."



    Lafı biter bitmez kaçar gibi uzaklaştı. "Durumu peki? İyi olacak mı?" Merdivenlere varmış, duymamıştı bile bizi. Ceyhun yine sinir krizine girdi. "Bu ne biçim hastane ya!"



Kattaki hasta yakınlarından karşılık geldi. Zaten bir saattir sinirle bize bakıyorlardı. "Nerede sanıyorsunuz kendinizi, hastane burası!" Ceyhun cevap verecekti ki kolundan tutup geri çektim onu. Kolunu tuttuğum elime baktı. Sinirle bakıyordu. "Boş ver onları. Hadi geri dönelim. Annen bizi bekliyordur. Odasının önünde olmazsak kırılır sonra sana." Bir kez daha buruk bir gülümseme yerleştirdim suratıma. Ama yok, onun kaşlarını bir türlü düzeltemiyordum. Hep çatık, hep öfkeli. Gözleri hep kocaman. Yumrukları hep çok sert. Belinde tabanca taşır gibi onları yanında tutuyordu. Her an bir kaza, bir şeytana uymayla birine zarar verecek diye korkuyorum. Birinin elinde patlamaz İnşallah o silah.



    Merdivenlere yönelmiştik. Aşağıda bir koşuşturma vardı. Hemşire ve hasta bakıcılar bunun bir parçasıydı. İçime ince bir acı yerleşti. Kesik kesik, bir an kurtuldum zannediyorsun, tekrar başlıyor. "Bakalım mı aşağı?"



    "Hastanelerde sık olan bir şey bu."

Ben AnlarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin