♦ Bölüm 19

72 2 3
                                    


"♦" işaretli, Aylin'in ağzından olan bölüm:

Nisan 2012

   Bazı anlar vardır. Hani hiç bitmesin istediklerimiz. Doya doya yaşamaktan çekindiğimiz, bir şey olur da bu mutluluk bozulur diye korktuğumuz anlar. İşte, hayatımın tam olarak bu evresindeyim. Her şey masalsı, gerçek olamayacak kadar kusursuz ve mükemmel...


   Çok değil, bundan iki hafta önce başıma bütün bunların gelebileceğini tahmin dahi edemezdim. Sevdiğim insanla birlikteyim; artık onun da beni sevdiğini hissediyorum; ailem, arkadaşlarım, sevdiğim herkes yanımda; sağlık, dersler veya herhangi bir şeyle ilgili bir sıkıntım yok...


    Ceyhun'la her şey ne kadar da hızlı ilerlemişti! Düne kadar onun gözlerinin içine bakarken utancımdan konuşamazken bugün koluna girip sevgilim olduğunu haykırabiliyordum. Sanırım bu konudaki en büyük ilerlememizi Yeşimlere gittiğim Cuma akşamı, Yeşim ve Meltem Teyze'nin şiddetli kavgasına tanık olduktan ve evden ayrıldıktan sonra kaydetmiştik. Şahit olduklarımdan çok etkilenmiştim. Elim Yeşim'i aramak için telefona gidiyor, rehberden adının üstüne geliyordum. Sonra aniden telefonu bırakıyor ve bu fikirden bir o kadar hızla vazgeçiyordum.


    Ben gelgitler arasında boğulurken Ceyhun aramış ve bir beyaz atlı prens misali beni bütün bu sıkıntıların arasından çıkarmıştı. Sahilde buluştuğumuz, birbirimize karşılıklı sorular sorduğumuz akşamdan çok daha fazlasını o gece katetmiş, sabaha kadar konuşmuştuk.


    Hafta sonunu da bir o kadar dolu yaşadık. Pazartesi günü önemli bir sınavımız olması görüşmemize engel olmamıştı. Benim teklifim üzerine Bahçeşehir Üniversitesinin halka açık Barbaros Kütüphanesine gitmiş ve orada birlikte ders çalışmıştık. Verimli ya da verimsiz olduğu tartışılabilir ancak her şeye rağmen çok güzel bir gün olmuştu. O günü hatırlarken yüzümde sersem bir gülümseme belirirken küçük bir yolculuğa çıkıyorum.


   Dört katlı kütüphane binasının üçüncü katındaydık. Ahşap rengi laminat parkelerin ve beyaz kitaplıkların arasındaki masamız, geniş pencerelerden süzülen gün ışığıyla aydınlanıyordu. Yanan kaloriferlerden dolayı sıcaklıyor ve kar, çamur, güneş ayırt etmeden her mevsim üzerimde taşıdığım kırmızı hırkamı çıkarıyorum. Oturduğum konforlu sandalyenin arkasına asıyorum onu. Bu aşamada kırışan beyaz bluzumu iki yandan çekiştirerek düzeltmeye çalışıyorum. Gözüm yanımda oturan Ceyhun'a kayıyor. Kumral gür saçlarını, dirseğini masaya dayadığı eliyle avuçlarında sıkıştırmış, yüzü bana, gözleri ise soruya dönük; az önce ona verdiğim fizik defterimdeki örnek soruları inceliyor.  Beyaz tenini camdan süzülen ışık hüzmeleri ısırıyor. 


   Hala buraya neredeyse içi boş bir çantayla geldiğine inanamıyorum. Ders çalışma namına bir tek kalem kutusunu getirmiş. Derslerle arası gerçekten de söylediği kadar kötüydü.


    Tekrar önümdeki konu özetli soru bankası kitabıma döndüm. Biraz sonra beni dürtüp anlamadığı bir yeri sorana kadar tamamen derse odaklıydım. "Şu soruda ne yapmışız böyle?" Kitabımın arasındaki kalemime uzanmıştı elim. Bunu fark etti ve kendi kullandığı beyaz rötringi uzattı bana. Kalemi aldım. Omzuma dökülmüş koyu düz saçlarımı geriye attım, sandalyemle Ceyhun'a biraz daha yaklaştım.


    Modern fizikten fotoelektrik olaya ait bir soruydu bu. Özlem Hoca anlatırken dikkatle dinlediğim, anladığım bir konudandı. "Bak şimdi. Planck sabiti çarpı ışık hızı bölü soruda bize verdiği dalga boyu... Bu işlem bize fotonun enerjisini verecek. Bağlanma enerjisini de soruda vermiş. Fotonun enerjisinden bağlanma enerjisini çıkardığımızda bizden istediği kinetik enerjiyi bulmuş oluyoruz."


    Söylediğim şeyleri sayı değerlerine dökerken başımı hafifçe kaldırdım ve Ceyhun'un yeşil ince sweatshirtünün ipleriyle oynadığını gördüm. "O kadar kötü mü anlatıyorum."


  "Yok! Senlik bir sıkıntı yok. Ben kötü bir öğrenciyim."


    Beyaz rötringini parmaklarım arasında döndürürken söyledim: "Kötü değil de... İlgisiz diyelim biz ona." Bu sırada bir gözüm de onun üzeride. Dirseklerimi masaya dayamış rahat bir pozisyonda tepkilerini bekliyorum. Kahverengi gözlerine yansıyan bir parıltıyla bana bakıyordu. Bir tepki vermek yerine sadece beni seyrediyor. İçimi kaplayan bir sıcak dalga... Karşısında eriyormuş gibi hissettim, öyle bir sıcak.

Ben AnlarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin