♦ Bölüm 15

63 3 0
                                    

Bölüm bir önceki bölümün geçtiği haftada geçiyor. Geçen bölüm yaşanan bazı olaylar bu bölüm henüz yaşanmadı yani. Zaten bölümün ilerleme şeklinden oraya geldiğimizde anlayacaksınız. Alp ve Aylin kısımları birbirinden bağımsız ilerlemeye başladı ancak bu bölümden sonra paralel ve birlikte gidecekler.

Mart 2012

Yaklaşmakta olan sınavları düşünerek ders çalışıyordum. Daha başlamalarına hemen hemen bir hafta vardı. Dersleri fazla boşlamamın bir cezası olarak erkenden çalışmam gerekiyordu. Bu da böyle yaparak geçirdiğim başka bir akşamdı. Zaten son zamanlarda günlerim de gecelerim de son derece durgun geçiyordu. Yapılacak daha iyi bir aktivitem bile yoktu.



Gözlerim zaman zaman kontrolüm dışı dalıyor, aklıma Ceyhun'u düşünmemesi için söz geçiremiyordum. Uzun zaman olmuştu. Bana asır gibi gelen uzun bir zaman. Artık eskisi gibi konuşamıyorduk. Eskisi. Bundan bir ay, taş çatlasın iki ay öncesi. Daha da eskiye gidecek olursak, şu an tam da öyleydik. Sadece Almanca derslerinde bir araya gelen iki yabancı.

Bu duruma biraz da kendim sebep olmuştum. Okula döndüğünden beri sürmekte olan Esra'yla kurduğu yakınlık beni rahatsız etmişti ve onu kendimden uzaklaştırmıştım. En azından bir iki kez not ve diğer bahanelerle konuşmaya çalışmıştı. Aslında, Cenklerin davet ettiği cafe-bar açılışından ve oradaki dansımızdan beri doğru dürüst bir anımız da olmamıştı.

Düşünmeden edemiyorum. Ama düşündüğüm şey Ceyhun, Ceyhun'a olan duygularım veya ikimize ait şeyler değil. Hayır, bunlardan çok daha derin ve canımı yakan bir şey. Beni kendimden, beni ben yapan değerlerimden uzaklaştıran ve normalde asla yapmayacağım şeyleri yapmaya iten bir duygu bu. Kıskançlık. Kalbimi fetheden, sıradaki hedefi beynim olan kıskançlık.

Bunu zaten inkar etmiyorum. Ceyhun'un o kızla olan yakınlığını kıskanıyorum. Ne zaman, nasıl tanıştılar? Nasıl birden bu kadar samimi oldular? Tahmin ettiğim üzere bir ortak arkadaş vesilesiyle mi tanışmışlardı?

Neden o kız sürekli Ceyhun'un etrafında? Birlikte baş başa oldukları zaman ne konuşuyorlar? Aralarında henüz adını koymadıkları bir şey mi var? Yoksa çoktan başlamış bir ilişki mi?

Aklımı kemirip duran bütün bu sorulardan, aşağıdan gelen bir tıkırtı üzerine sıyrıldım. Refleksif bir şekilde telefonuma uzandım. Saat ona gelmişti. Merdivenlerden inerken sesin geldiği hole kulak kesildim. Babam, klasik rutiniyle anahtarını kapının yanı başındaki portmantoya fırlatmıştı. Ceketini astığı sırada yanına gelmiştim.

"Şirkette bütün işi sana yıktılar herhalde."

Başını çevirip ondan almış olmam muhtemel kahve gözlerini bana dikti. Aralarına tel tel beyazlıkların karıştığı koyu sakallarını uzun süredir bu kadar gür görmemiştim.

"Bu aralar biraz yoğunuz. Sana yemeğe bekleme diye telefon etmedim mi yoksa?" Etmişti. Bunu hatırlayamamasının sebebini yoğunluğuna değil, bu aralar bu cümleyi çok sık tekrarlamasına bağlamıştım. Ben gecikeceğim, yemeğe beni bekleme.

"Yemeğimi yedim. Sadece seni merak ettim." Yanına yaklaşıp kollarımı sırtına doladım. Sarılmama karışık verirken söyledi: "Seni çok ihmal etmeye başladım değil mi? Evde de hep yalnız kalıyorsun. Mine'ye söyleyelim, belki haftada ikiye ya da üçe çıkartır temizlik ve yemek işini."

Annemin sağ olduğu zamanlar bile geldiğini hatırladığım yardımcımızdan bahsediyordu. O zamandan beri düzen aynıydı. Haftada bir gün gelir, temizliğini yapar ve lezzetli elleri, ıssız mutfağımızı ev yemekleriyle buluştururdu.

Ben AnlarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin