Bölüm Otuz Bir

270 29 91
                                    

Bu o kadar lanetli bir bölüm ki sinir krizi geçirtti bana

Bu hikayenin de sonuna geldiğimizi üzülerek kutluyorum. Diğer bölüm final arkadaşlar.

Finali iki parta ayırdım. Birinci part bitti ve ikinciyi yazar yazmaz iki bölümü de aynı anda atacağım.

İki final bölümünden sonra bir de epilog bölümümüz var. Yani resmî olarak üç bölüm sonra hikayemiz tamamen bitiyor.

Bir sonraki bölüme kadar öpücükler.

Louis hiçbir zaman kolay bir hayata sahip olmamış olsa bile, işlerin bu noktaya geleceğini asla tahmin edemezdi. Hiçbir zaman hayatından şikayet eden bir insan olmamıştı. Ancak artık ne yapması gerektiğine dair en ufak bir fikrim yoktu.

Harry. Ah onun güzel meleği. Bir bina tuvaletinde bir merhabayla başlayan hikayelerinin böyle biteceğini ikisi de bilemezdi. Her zaman merhaba, merhaba ve hoşçakal olmayan hikayeleri şimdi paramparçaydı. Birbirlerine hoşçakal diyemeyecek kadar yabancı olmaları, bir zamanlar imkansız gelse bile şimdi buradalardı.

Bunca yıllık hayatı boyunca, yaşadığı en kötü günün hep annesinin cenazesi olduğunu düşünürdü. Ama hayat ona yeterli değilmiş gibi bir darbe daha indirerek, dünyaya ölü olarak gelen, ilk nefesini bile alamayan biricik oğlunun cenazesini verdi.

Onu ilk o zaman gördü. Kardeşlerinden küçüktü. Mor renkli cildiyle birlikte, küçücük tabutun içinde yatıyordu. Onun kucağında olmasına ihtiyacı vardı.

O küçücük bir bebekti ve toprağın derinlerinde çok üşürdü. Babalarının ısısına ihtiyacı vardı.

Hayatında hiç bu kadar güçsüz hissetmediği gerçeği, onu tam olarak toprağın tabutu kapladığı an vurdu. Çığlık dahi atamayacak kadar uyuşmuş bedeniyle yere çöküşünü ne Zayn, ne de başka birisi engelleyebilmişti.

Etrafındaki insanların ona üzülen bakışları eşliğinde, bebeğinin toprağına sarılmaktan başka bir şey yapmadı. Ağzından tek kelime dahi çıkmadı. İçinde fırtınalar esmesine rağmen, dışarı acı dolu iniltilerini bile bırakamadı.

Harry'nin acı çığlıklarının yanında onun sessizliği o kadar batıyordu ki, o kadar çaresizlik içinde yüzerken kocasını teselli edecek kelimeleri bile toparlayamamıştı.

Onu en çok vuran şeylerden birisi ise, küçük oğlunun mezarının hemen annesinin mezarının yanında olmasıydı. Harry'nin bunu nasıl kabul ettiğini bilmese de, küçük mezar taşında yazan Noah James Tomlinson yazısı, onu gerçeğe bir kere daha döndürdü.

En azından Ümit edebileceği tek şey, büyükannesinin onu koruyacağı oldu. Onu kendisi koruyamamıştı, umuyordu ki büyükannesi korurdu.

Yağmur yağmaya başlayıp herkes isteksizce ayrıldığında bile, yerinden bir santim kıpırdayamadan olduğu yerde kaldı. İki mezar arasında öylece oturarak, ellerinin her santimine oğlunun toprağı işlemişken hayatından çıkmasına hazır olmadığı iki insanın mezarlarında ölmeyi beklemekten başka çaresi yoktu.

Yağmur yağıyordu. Hava karanlık ve soğuktu. Şimdi oğlunu burada tek başına bırakıp giderse nasıl bir baba olurdu? Giderse oğlu çok korkardı.

Ertesi sabah sallanarak uyuşuk bir şekilde eve gittiğinde, evde dağılmış olan Tomlinson ailesinden başka kimseyi bulamamak onu oldukça şaşırttı. Joanne Emma ve Zack Javadd pusetlerinde uyuyordu. Darcy Harry'nin göğsüne kıvrılmış kardeşlerini izliyordu.

Bir kez daha ailesini parçaladığı gerçeği onu vururken, yanlarına gitmeye cesaret bile edemedi. Yanlarına gitse bile ne söyleyebilirdi ki? Ben ailemizi dağıttım, ben bir katilim. Bunlar söylenecek söz bile değildi.

Sign Of The Times // Larry Stylinson Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin