Bölüm On Bir

387 49 124
                                    

Biricik göz bebeğim sign of the times 1k oldu hepinize sonsuz teşekkürler.

Bu arada girişten gözyaşlarınız için peçete almayı unutmayınız 🧻

Eğer birini çok severseniz, onun mutluluğu için kendi mutsuzluğunuzda boğulursunuz.

Saat öğleye yaklaştığında, Louis hâlâ oturduğu yerden kalkmamıştı. Bütün gece boyunca gram uyumadan sigarasını içmiş ve ağlayarak bir karara varmıştı.

Aldığı karar, kendisini günden güne öldürecek olsa bile, Harry'nin mutluluğu buna bağlı olduğu için bunu göze almıştı. Şimdi tek yapması gereken Harry'nin uyanmasını beklemek ve onunla bu kararını paylaşmaktı.

Etrafındaki enerjinin değişimi ve gelen yoğun koku Harry'nin geldiğini belli ediyordu. Louis bu konuyu onunla nasıl konuşacaktı bir fikri yoktu ancak bir şekilde yapması gerekiyordu.

"Ben de seni bekliyordum."

Louis, onun sesini duyabilecek kadar yakında olduğunu bilerek konuştu. Sesindeki kırılmaları umursamadı. Bu saatten sonra umursayacak bir şey kalmamıştı.

"Louis? Hâlâ burada mı oturuyorsun?"

Harry masanın yanından geçerek sandalyede Louis'nin karşısına oturdu. Göreceği yıkıma kendisini gece hazırlamıştı. Ama kesinlikle bu kadarını beklemiyordu. Morarmış göz altları, kırmızının can yakıcı renge bürünmüş gözleri ve masanın üzerindeki sigara paketleri ve izmaritlerin ufak bir dağ oluşturduğu küllük.

Louis'nin yorgun olduğunu görebiliyordu. Üç günlük bir depresyon sonrasında tüm gününü Harry ve kızları ile geçirmişti. Bütün gün havuzda olmanın getirdiği yorgunluğu Harry biliyordu. Üstelik tüm gece uyumadığını da göz önünde bulunduruyordu. Ama Louis'nin ifadesinden anlaşılan yorgunluk tüm bunlardan ibaret değildi. Harry, Louis'nin ruhunun yorgun olduğunu biliyordu.

"Yanıma gelebilir misin? Seninle konuşmak istediğim bir konu var."

"Ben de seninle konuşmak istiyorum Louis. Hem de çok önemli bir konu hakkında."

Harry heyecanla oturduğu yerden kalktı. Louis'nin yanındaki sandalyeyi ona doğru çevirerek oturdu. Louis de aynı şekilde sandalyesini Harry'ye çevirmiş, cümlelerini toparlamaya çalışıyordu.

Kendi içinde girdiği savaştan çıkacak güce sahip değildi.

Yüzüne gerçek bir gülümseme yerleştirerek elini Harry'nin yanağına koydu. Bir şey söylemeden bir süre onun yüzünü inceledi ve baş parmağıyla Harry'nin yüzünü okşadı.

"Sözümü kesmeden beni dinlemeni istiyorum, tamam mı?"

Harry başını salladı. Louis ona küs değildi. Onun yanında oturuyor, onu seviyordu. Bu içinde bir yerleri harekete geçirirken bir an önce yüzüğünü ona göstermek istiyordu.

"Dün gece çok düşündüm. İşin içinden çıkmaya çalışırken, işleri daha da berbat ettiğimi gördüm. Ve sonucunda bir karara vardım, Harry. Bunun seni mutlu edeceğini biliyorum. Sonunda sana istediğin şeyi vermeye hazırım."

Harry heyecanını gizleyemiyordu. Onun tek istediği Louis ile işleri tekrardan eski yoluna koymaktı. Belki de Louis'nin çok uzun zamandır istediği ikinci çocuğu bile yapabilirlerdi.

"On sene boyunca bizim için altından bir kafes yarattım. Altının dikkatini çekeceğini biliyordum. Onun güzelliğine o kadar odaklanacaktın ki, kafeste olduğun aklına gelmeyecekti. Ama işler böyle yürümüyor, değil mi? Ben hasta oldum Harry. Hastalığım ile birlikte, o altından kafesi soldurdum. Sen bir kafeste olduğunu anladın ve benim bunun için yapabilecek hiçbir şeyim kalmadı."

Harry bu sefer kaşlarını çattı. Kesinlikle bir şeyler yolunda gitmiyordu. Bunu biliyordu, engellemek istiyordu, ama Louis'nin ne demeye çalıştığı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu.

"Ve sen gitmek istedin Harry. Ben buna izin vermezdim. Benim dünyam sen olmuşken, gitmene izin veremezdim. Şimdi ne kadar aptal olduğumu anlıyorum."

Louis gülerek kafasını iki yana salladı. Harry artık müdahale etmesi gerektiğini biliyordu.

"Loui-"

Louis gülümseyerek bir 'şşh' sesi çıkardı. Susmasını istiyordu çünkü bunu bir daha yapabilecek kadar iyi olmayacaktı.

"Sana uçmayı ben öğrettim. Sana özgürlüğü vadettim. Ama sonra ne yaptım biliyor musun? Tüm bunları sana ben sunmamışım gibi seni hapsettim Harry. Senin kanatlarını yaraladım. Kendime hapsettim. Sen bunu istemedin ama ben bunu sana zorla yaptım."

Louis, gözyaşları arasında uzanarak Harry'nin dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Onun yanağını son kez okşayarak parmaklarını son kez çok sevdiği buklelerde gezdirdi. Ama daha fazla ona temas ederse yapmayı planladığı şeyi yapamayacaktı.

Bu yüzden parmağındaki alyansı çıkarak Harry'nin avucuna koydu. Alnını onun alnına yaslayarak ikisine de ölümcül darbe olacak kelimeleri fısıldadı.

"Ama şimdi seni serbest bırakıyorum Harry. Hep istediğin gibi, canım. Artık özgürsün. Uçmak istediğin kadar uç, Özgür olabildiğin kadar ol."

Louis oturduğu yerden kalkarak evin içine adımladı. Bu yoldan artık dönüşü yoktu. Yatak odalarına girerek yatağın yanına oturdu. Boşandıkları zaman kızını göremeyeceğini biliyordu. Son kez onun altın buklelerinde parmaklarını gezdirdi. Sonsuza kadar burada kalmak istiyordu, ama artık bunu yapamazdı. Eğilip kızının alnına bir öpücük kondurdu.

Odasından çıkarak kıyafet odasına girdi. Bavullarını olduğu yerden alarak özensiz bir şekilde kıyafetlerini bavullara doldurmaya başladı.

Harry ise olayın şokunu yeni atlatmış, hızlıca oturduğu yerden kalkarak evin içine koşmuştu. Bu sefer korkmayacaktı çünkü Louis gidiyordu. Kendisinden boşanıyordu. Ve o gittikten sonra, ertesi sabah tatlılıklar yaparak kendisini affettirebileceği türden bir olay değildi.

Louis gidiyordu.

İlk önce odalarına baktı. Ancak Louis'nin orada olmadığını gördüğü zaman adımlarını kıyafet odasına yönlendirdi. Titreyen elleriyle bavulları toplayan Louis'nin yanına adımladı.

"Neden?" Aslında sorması gereken, konuşması gereken çok şey vardı. Ama o kadar şaşkın ve kırgın hissediyordu ki, ağzından sadece bu cümleler çıkabilmişti. Üstelik ağladığından dolayı başı ağrıyordu ve buna rağmen hıçkırıklarını gizleyemiyordu.

Louis kafasını işinden ayırarak Harry'nin yanına adımladı.

"Bunu ilk istediğin zamanı hatırlıyor musun? Beni henüz yeni terk etmiştin. Özür dilerim, Harold. İşlerin bu raddeye geleceğini tahmin edemedim. Bu kadar ciddi olduğunu bilemedim. Bunu ne kadar istediğini göremedim. Ama şimdi sana istediğini veriyorum."

Harry düşündü. Louis'nin 'ilk istediğin zaman'dan kastını biliyordu. Avukatıyla defalarca görüşmüş boşanma davası için anlaşmışlardı. Bunun anlaşmalı bir boşanma süreci olmasını umuyordu ancak istediği gerçekleşmemişti. Louis'yi terk ettikten sonra onu tek görüşü, bu konuyu konuşmak için olmuştu. Ama Harry bu konuyu açtığında, Louis onun ayaklarına kapanmış saatlerce ağlamış, onu boşamaması için yalvarmıştı.

Harry kendisine çok kızgındı. Kocasını o hâle soktuğu için kızgındı. Onun yalvarmalarını dinlememiş, üstelik onu tehdit ederek evinden atmıştı.

"Boşanmamızı istemiyorsan, bizden uzak dur."

Louis bu tehditi aldıktan sonra onu aramamıştı bile. Harry o zamanlar gerçekten boşanmak istiyordu. Şimdi Louis ona bu fırsatı verdiğinde neden ölecek gibi hissediyordu?

"Avukatınla konuş ve boşanma davasını aç. Hiçbir şey talep etmiyorum. İstediğin türden anlaşmalı bir boşanma süreci olacak. Tüm mal varlığım senin ve kızımızın bununla ilgili en kısa zamanda vasiyetimi yazacağım. Hayatını zorlaştırdığım için özür dilerim."

Louis derin bir nefes alarak devam etti.

"Ama unutmanı istemediğim tek bir şey var Harry. Her zaman kalbimde olacaksın."

•••••
Amanın anı

Sign Of The Times // Larry Stylinson Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin