Bölüm Beş

482 64 85
                                    


Bölümü tamamen sana ithaf ediyorum luv. @goldenloueeh

Keskin acı.

Louis uyandığında, hissettiği tek şey kesinlikle acıydı. Öyle ki; acı zihninde dolaşan tilkilere fırsat dahi tanımıyordu. Ağzından kaçan inlemeye engel olamadı.

Gözlerini araladığı an, kapatması saniyeden bile azdı. Etrafında dolaşan sesleri duyuyordu. Ancak kimin ne konuştuğuna dikkat dahi edemiyordu. Kimin konuştuğunu bile bilmiyordu. Onun için, zaman ve mekan kavramı yoktu. Bu uzun zaman önce yok olmuştu.

Ellerinin üzerinde başka eller hissediyordu. Etrafındaki sesler gittikçe çoğalmıştı. Nefes alanının daraldığını hissediyordu. Vücudunun üzerinden tır geçmiş gibiydi, bütün vücudu ağrıyordu. Ancak odaklanabildiği tek şey kafasındaki sızı ve etrafındaki tanıdık kokuydu.

O burada olabilir miydi? Ah hayır, olamazdı. Louis, onu son gördüğü anı hatırladı. Onun nehre atlayışını, arkasından da kendisinin atlamasını. Yoksa biricik kocasına bir şey mi olmuştu? Yoksa gördükleri gerçekti ve Harry bu yüzden hastanede miydi?

Zorla da olsa gözlerini araladı. Ancak pencereden giren güneş ışığı, onun gözlerini sıkıca yummasına sebep olmuştu. Ölüyor gibi hissediyordu. Ağlamak, çığlık atmak istiyordu. Ama bunu yapmadı. Yanında kimlerin olduğunu bilmiyordu. Gerçi hoş, yanında kim olduğunu bilse bile ağlamazdı.

O güçlü bir babaydı ve babalar ağlamazdı.

Yanındaki his kayboldu. Daha sonrasında odayı adım sesleri doldurdu. Hemen ardından da perdenin çekilme sesi ve oda artık daha karanlıktı. Perdeyi kapatan her kimse, Louis sesini bulduğunda ona teşekkür edecekti. Yanından kalkan beden, tekrar yatağın yanındaki koltuğa oturdu. Gözlerini korkarak da olsa temkinli bir şekilde araladı. Bulanık görüntünün netleşmesini beklerken ölüyor gibi hissediyordu. Üstelik boğazı çok yanıyordu, kesinlikle bir bardak soğuk suya ihtiyacı vardı.

Görüntüler yavaşça daha net bir hal aldı. Saçlarının arasında gezinen parmakları hissedebiliyordu. İnce kemikli parmaklar, yavaşça saçlarının arasından geçiyor ve Louis'nin mayışmasını sağlıyordu. Ama hayır, yeni uyanmıştı ve tekrar kabuslara dönmek istemiyordu.

"Beni çok korkuttun."

Louis, aşina olduğu o sesi duyduğu an, tekrar gözlerini yummak istedi. Belli ki vücudu o mavi hapların etkisinden çıkamamıştı. Ve kesinlikle bu bir halüsinasyondu.

Ama yine de en korktuğu şeyi yaptı. Bakışlarını sesin ve saçları arasındaki ellerin sahibine yönlendirdi. Ama hayır, beklediği olmadı. Harry kaybolmadı. Maviler, hasret kaldığı yeşiller ile buluştu. O sırada tüm ormanlar yeşerdi. Kimse o an için ölmedi. Dünya o an daha iyi bir hal aldı, tüm kötülüklerinden arındı.

Konuşamadı. Gerçek olup olmadığını sorgulamak için gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Gözlerini her geri açtığında karşısındaki bedenin kaybolmasını bekledi, ama beklediği asla gerçekleşmedi. Ağzını zorla da olsa araladı. Bir şeyler söylemek istiyordu. Onun gerçek olup olmadığını kontrol etmek, ona seslenmek ve belki de su içmek. Ama ağzını açtığı an yapabildiği tek şey, odayı inlemesinin kaplaması oldu.

Acı gerçekti. Hem de çok gerçek. Acı bu kadar gerçekse, Harry'nin de gerçek olması gerekmez miydi?

Harry, panikle konuşmaya çalışan kocasına baktı. Bir süredir uyuyordu ve elbette o kadar ilaçtan sonra susamış olacaktı. Baş ucundaki sehpadan sürahiyi aldı ve cam bardağa su doldurdu. Bardağı tekrar başucuna bıraktı ve ellerini kocasının canını yakmayacak şekilde onun sırtına yerleştirdi. Onu yavaşça kaldırarak arkasındaki yastığı daha dik bir konuma getirdi ve canının yanmayacağına emin olduktan sonra geri yaslanmasını sağladı. Yatağın ucunda duran su bardağına uzandı. Kocasının dudaklarına bardağı götürerek suyu içmesine yardımcı oldu. Bu aklına doluşan görüntülere engel olamadı.

Sign Of The Times // Larry Stylinson Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin