2

699 79 49
                                    

tekrar eden tanışmalar

-

"Anlatmaya başlarken ezelden beri yalnız ve ıssız bir hayatım olduğunu söylemek isterim. Ayrıca hiçbir zaman yazar olmak da istemedim. Şartlar beni bu noktaya getirdi. Ortaokul ve lise çağlarımda romantik filmlere merak saldım. Her gün bu görmüş olduğun koltuğu televizyonun dibine kadar çekip bir film izlerdim. Zamanla koltukta vakit geçirmeye çok alıştım. Daha çok film izledim, önceden olduğum kişiye göre daha çok sessizleştim. Ailem koltuğun odanın ortasında durmasından rahatsız oluyordu ama her akşam tekrar onu aynı yere koyma ısrarımdan bezdikleri için ses etmiyorlardı. Bir süre sonra da buraya girmeyi bırakıp balkondaki televizyona yöneldiler. Bu vesileyle balkonumuza oturma takımı almış olduk ve artık ailenin geri kalanıyla aynı yerde bulunmamaya başladım.

Sana neden bütün bunları anlattığımı sorguluyor olabilirsin. Çünkü sana tıpkı istediğin gibi bir hikaye anlatacağım ve bu hikaye benimle ilgili. Şimdi belki şunu da soracaksındır: Neden kalkıp da kendim yazmıyorum bunları? İşte belki anlatmam bittiğinde buna cevap bulursun.

Gel zaman git zaman koltuktan kalkmayı külfet olarak görmeye başladım. Sürekli oturuyordum, hatta çoğunlukla geceleri koltukta uyuyordum. Kendimi burada rahat hissediyordum. Kitaplarımı burada okuyor, yemeğimi burada yiyor ve bazı temel ihtiyaçlarımı gidermek haricinde koltuktan kalkmıyordum. Kimse buna ses etmiyordu. Etse bile benim tepkisiz suratımın insanları kovma gibi bir huyu var. Biraz bağırıp da reaksiyon alamayınca terk ediyorlardı.

Lise sondaydım. Üniversite sınavıyla ilgili bir gram bile tedirginlik hissetmiyordum. Ölesim vardı. Çalışmak, meslek sahibi olmak istemiyordum çünkü üşeniyordum. Sıklıkla evdeydim.

O gün abim okuldan arkadaşıyla birlikte döndü. Odasına geçerken hep bu odaya uğrar ve hatrımı sorardı. Yine öyle oldu. Arkadaşıyla birlikte odaya girdiler. Çantasını omzundan sarkıtarak indirdi ve yere koydu. Yanıma kadar geldi, elini koltuğun başlığına yaslayıp gülümsedi. Bir bana, bir de televizyondaki filme bakıyordu. Ben ikisine de bakmadım, filme dikkatimi vermeye çalışıyordum.

"Ders çalışman gerekmiyor mu abicim?" diye sordu. Bir şey demedim ve sıkılıp gitmesini bekledim. Normalde hep gider, ne yazık ki o gün gitmemeyi seçti.

Arkadaşını yanına çağırdı, onu görebileceğim bir noktaya getirdi. "Bak bu Ekin, sınıftan arkadaşım. Bu da Kuzey, kardeşim." diyerek bizi tanıştırdı. Oralı olmadım, Ekin denen kişinin suratına bile bakmamıştım henüz. Böyle davranma sebebimi merak etmiş olabilirsin. Ben konuşmam, konuşursam da kendimle ilgili konuşmam. İşte bu yüzden, biri bana nasılsın bile dese iki kelime etmem. Konuşmayı sevmediğim gibi, bakışmayı da sevmem. Şu an bile sana bakmadan anlatmamın sebebi bu.

Neyse. Kafamı kaldırdım, Ekin'le göz göze geldim. İşte o anda, ona aşık olduğumu ve zaman geçtikçe daha çok aşık olacağımı hissettim. Sanki anamın karnından bunu bilerek doğmuştum ama sonra unutmuştum, Ekin'i görünce de birden hatırlamış gibiydim. Sokrates gibi düşün. Çarpılmışa döndüm. Tepki vermemek için ilk kez direndim.

O zamanlara kadar bir teorim vardı. Bu gidişle hiçbir şey yapmadan ve hissetmeden ölürsem eğer, yaşamanın gerekli olmadığını herkese kanıtlayabilirdim. Bir insan tabiri caizse 'ot' gibi yaşayabiliyorsa yaşamasının elbette anlamı olmayacaktı. Ekin... Bütün gidişatı dalgalandıran, hatta bozan biri oldu. O kadar derin duygular dolandı ki içimde, ben bile insan olduğum kanaatine vardım. Hatta iliklerime kadar hissettim. Doğuştan tepkisiz suratımda nasıl bir ifade oluştu bilmiyorum ama Ekin bunu anında yakaladı. Bana gülümsedi.

"Memnun oldum. Nasılsın?" dedi. Cevap vermedim. Ses tonu yumuşaktı. Sevdiğim türden bir müzik dinliyormuşum gibi hoşuma gitmişti. Daha çok konuşmasını isterdim ama kimse benim gibi sessiz birinin karşısında tek başına çaba sarf etmek istemezdi.

Ekin'e cevap vermedim ama gözlerimi ondan çekmeyi de başaramadım. Filme geri dönemedim. Öylece baktım, ifadesizce. O ise gülümsemeye devam etti. İçten içe ondan nefret etmiştim. Yine de kendimi odadan çıktıklarında arkalarından bakarken buldum.

Ne hissettiğime deyinmeyeceğim. Tahmin edersin ki benim sehl-i mümteni yeteneklerim kağıt ve kaleme özel. Bırak ben sadece duygusuz bir anlatıcı olayım. Olanları anlatayım da neler sezinlediğimi sen anla.

İşte bütün gün televizyonun karşısındaki koltuğumda vakit geçirdikten sonra akşama doğru odaya biri girdi. Diğer tekli koltuğu kaldırıp yanıma getirdi. Abim hiç böyle şeyler yapmazdı, ailenin kalanı da öyle. Dolayısıyla bu kişinin Ekin olduğunu anlamak çocuk oyuncağıydı. Neden yanıma geldiğini merak ediyordum ve ondan nefret etmem için sebeplerim gitgide artıyordu. Merak etmek, nefret etmek, aşık olmak... Bunlar bir insanın hissedebileceği en derin duygular. Benim gibi yarı ölü birinin, yegane amacı ot gibi yaşayarak hayatının sonunu getirmek olan birinin sahip olmaması gereken duygulardı. Bu yüzden Ekin'le tanışmaktan nefret etmiştim.

Yanımdaki koltukta oturması nefes düzenimin bozulmasına, koltukta kasılarak oturmama sebep olmuştu. Rahatım bozulmuştu. O kadar korkmuştum ki ona belli edeceğimden, ısrarla televizyondaki filme bakıyordum. O sırada da 'Senden Önce Ben' filmi oynuyordu.

Ekin televizyona bir göz atıp bana geri döndü. Sesinde sakin bir merak vardı. "Serkan sürekli romantik filmler izlediğini söyledi. Sıkılmıyor musun?" dedi. Ben cevap vermedim. O da filme döndü.

Birkaç dakika sessizce filmi izledik. Ekin bağdaş kurmuş bir şekilde oturuyordu. Dirseğini koltuğun kenarına, çenesini de avuç içine yaslamıştı. Etrafta gezinen gözlerini görmesem de sezebiliyordum. Odanın haline bakıyor olmalıydı. Tekrar konuşmayı denedi. "Bu filmlerdeki gibi bir kızı mı sevmek istiyorsun." dedi. Sanki yine bir abi edasıyla dalga geçiyormuş gibiydi.

Gözlerimi ekrandan alıp ona çevirdim. O da bana baktı. Öylece bakıştık, birkaç dakika. Kimse bir şey demedi. Kimse yeni tanışmış iki insanın birbirine göz dikmesini garipseyecek durumda değildi. Gülümseyerek önüne döndü. Gamzeleri vardı, gülmek ona yakışıyordu.

"Tamam anladım." dedi. Ne anladığını merak etmiştim ama sormadım. Henüz hiç konuşmamıştım onunla.

Bir süre daha yanımda kaldı. Sonra saate baktı, kendi kendine geç olduğunu mırıldandı. Ayağa kalktı. Benimle tanıştığına tekrar memnun olduğunu ve yine geleceğini söyleyip odadan çıktı.

Ona neden abimi bırakıp da yanıma geldiğini sormadım, neden benim gibi sıkıcı biriyle saatler geçirdiğini ve derdinin ne olduğunu da.

Bir dinleyici olarak ne kadar sıkılmış olabileceğini tahmin ediyorum. Sana bir sorum var ama cevaplaman için değil. Sence ben, ilk görüşte ve sonrasında ilgi çeken bir kişilik veya surata mı sahibim? Peki bu ilgi çekicilik acaba iyi mi kötü mü? Yani bana bakan insan benim ne kadar aptal olduğumu mu düşünür yoksa ne kadar derin bir kişiliğim olduğunu mu?

Bu sayede artık aklıma gelen soruları sorabilecek noktaya geldiğimi de öğrenmiş oldun. Ben belki de hâlâ aynı şekilde oturan, film izleyen ve konuşmayan kişiyim. Biliyorum ki aradaki tek fark artık çocuk olmayışım. İçimdeki hisleri tutmanın zorlaşması ve yalnızlıktan kafayı yememek için konuşmak zorunda olduğumu bilmem.

Schopenhauer Mutlu Olma Sanatı kitabında "Fakat hiçbir şey insanın dikkat çekmeyecek şekilde davranması ve başkalarıyla pek az, kendisiyle ise bol bol konuşması kadar fayda sağlamaz." diyor.

Konuşmamak kadar, kendinle bolca konuşmak da insanı delirtiyor. Kendime katlanamadım. Boğazımdaki çizikler, açlığım ve susuzluğum, yalnızlığım... Bütün bunları kendime ben yaptım. Belki tahmin edebilirsin bir insanın yıllarca aynı koltukta, tek başına yaşarken neler yapabileceğini. İster inan ister inanma, ben içimde olan yalnızlıktan fazlasını yaşamadım. Sadece onu dışarıya vurdum o kadar.

Bunları senin gül yüzünün hatrına anlatmıyorum elbette. İstersen buna senaryoyu iyi yazabilmen için karakterin detaylarını veriyorum diyeyim ama ikimiz de biliyoruz ki, ben sadece konuşmayı özledim..."

--

bir anda beklentisiz bir şekilde yayımladığım bu hikayenin ilk bölümüne ilginç bir ilgi geldi ve aşırı mutluyum.

sehl-i mümteni aslında basit görünen bir cümlenin çok derin anlam taşıması ve sanıldığı kadar basit olmadığı anlamına geliyor.

okuduğunuz için teşekkürler, umarım beğenmişsinizdir.

elma sevenler derneği. (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin