OTURMA ODASI
sıkıldım çok varlığımdan.
-Serkan anahtarla kapıyı açarken aklımdan söyleyeceklerimi tekrar tekrar geçiriyordum. Nihayetinde benim bu iş için birileriyle konuşmam gerekecekti ve Serkan'ın kardeşi diğer herkesten daha uygun gibiydi.
Ben sinema bölümünde okuyordum ve dönemi bitirmek için bir kısa filme ihtiyacım vardı. Çekim teknikleri ve yönetmenlik ilgimi çekse de kesinlikle senaryo yazarlığında beş para etmezdim. Bu yüzden elbette bana yardım etmesi için en yakın arkadaşıma gittim. O da bana kardeşinin bir yazar olduğunu, hatta dönem dönem senaryolar ve tiyatro metinleri yazdığını söyledi. Bir kardeşi olduğunu bile ancak o zaman öğrenebildim.
Hiç görmediğim ve duymadığım kardeşi bir anda ilgimi çekmişti. Serkan bana onun huysuz, yalnızlıktan beslenen ve biriyle beş dakikadan fazla konuşmayan biri olduğunu söylemişti. Yani bana onunla konuşmamı önerdikten yaklaşık iki dakika sonra bunun boş bir çaba olacağını da eklemişti ama ben çoktan bu gizemli kardeşle tanışmayı kafaya koymuştum.
Kapı açıldığında neredeyse tamamen karanlık bir antre bizi karşıladı. Üstelik de öğle vakti, güneş tam tepedeyken. Serkan'ın beni şaka olsun diye korku evine falan getirdiğini bile düşünmeye başlamıştım.
Serkan içeri adımladı. Ben de peşinden girdim. Habersiz bir şekilde baskın atmış olmaktan rahatsızlık duysam da ses etmedim. Kapıyı arkamdan kapattım, etraf iyice karardı. Sadece oturma odasından gelen sarı bir lamba ışığı vardı. Oraya doğru ilerledik.
Küçük bir odaydı. Televizyonun hemen karşısında, neredeyse dibinde, eskimiş bir berjer duruyordu. Birinin üstünde oturduğu belliydi ama arkası dönük olduğundan görünmüyordu. Berjerin sağ tarafında boyumu aşan kitaplar, sol tarafında üst üste dizilmiş pizza kutuları ve bira şişeleri vardı. Hemen televizyonun altında mini bir buzdolabı vardı, peçete kutuları ve ıslak mendiller de etrafa yer yer dağılmıştı. İçerinin karanlık olmasının sebeninin camları kaplamış olan kat kat gazete kağıtları olduğunu fark ettim. Bu gizemli kardeşin psikolojisiyle ilgili birtakım sorular vardı kafamda.
Serkan derin bir nefes verip ofladı. "Fare vardır burada fare. Hatta o bile yaşayamaz. Mağaraya çevirmişsin burayı." dedi. Hiç ses gelmedi. Koltukta oturan kişinin ölmüş olabileceğini bile düşünmüştüm.
"Ölü gibi yaşamanın ne faydası var? Kafayı yemişsin sen." dedi. Bunun üzerine koltukta oturan beden yavaşça ayağa kalktı. Uzun boylu, bir deri bir kemik denecek kadar zayıftı. Bir elini başına koyup tuttu, diğer eliyle de koltuktan destek alarak bir süre bekledi. Dengesini toparladıktan sonra yavaşça bize doğru döndü.
Saçları dağınıktı. Dudaklarının kuruluğu bu loş ışıkta bile belli oluyordu. Göz altları siyaha çalan bir renkteydi, bembeyaz bir teni vardı. Boğazı boyunca pençe izi gibi gözüken çizikler vardı. Neredeyse bir ölü gibiydi. Korkmuştum. Hiçbir şey söylemedi. Öylece Serkan'a baktı.
Göz kapakları bayılacak veya uyuyakalacakmış kadar kapanmak üzereydi. Dudakları çizgi gibi, kaşları aynı hizadaydı. Buna rağmen gayet tepkisiz suratındaki acı ifade resmen bağırıyordu.
Serkan güldü. "Ölü gibi yaşamıyorsun. Sonunda ölmüşsün zaten." dedi. Kafasını iki yana sallayıp titreyen sesiyle "Kötü bir fikirdi bu." dedi. Sonra beni beklemeden odadan fırladı. Dış kapının sesi geldiğinde evi de terk ettiğini anlamıştım.
Bu sadece daha da korkmama sebep olmuştu. Karşımda ölüden beter, zapzayıf bir adam bana dik bir şekilde bakıyordu ve evin içi kapkaranlıktı. Üstelik onu tanımıyordum, deli gibi korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
elma sevenler derneği. (bxb)
General Fiction"Uzun yıllardır konuşmadım." - Sinema televizyon öğrencisi olan Deniz dönem ödevine konu bulması için arkadaşı Serkan'dan yardım ister. Serkan ise onu yazarlık yapan kardeşiyle tanıştırmayı teklif eder. Böylece Deniz, hiç tanımadığı yazardan hikayel...