21

295 58 53
                                    

son perde
-

Serkan'ın mesajı içime bir kurt düşürmüştü. Ne diyeceğini merak ettiğimden ona öğleden sonra buluşmamızı teklif eden bir mesaj attım. Yine Kuzey'in yatağındaydım. Yatak başlığına yaslanıp etrafı şöyle bir süzdüm. Her şey aynıydı. Masanın üstündeki satranç takımı ve kenarındaki teleskop dikkatimi çekti. Bir anda Güneş'in asıl hikayesini hatırlayıverdim. Kuzey'e kızgın olmam için çok sebep vardı. Bana yalan söylemişti, beni çocukça bahanelerle reddetmişti, üstüne bir de haftalardır tek bir mesaj bile atmamıştı. Hiç hâlimi hatrımı sormamıştı. Demek ki beni merak etmiyor, önemsemiyordu.

Kaşlarımı çattım. Aklıma tek bir şey geldi. Daha önce dolabında gördüğüm anı kutusunun yanına gittim. Eğer o bana bir şeyler anlatmayacaksa, ben kendim öğrenirdim. Gidip kutuyu önüme koydum. Biraz bile vicdan azabı hissetmeden kapağını kaldırdım.

Ağzına kadar doluydu. Mektuplar, günlükler, kağıt parçaları ve daha bir sürü ilginç şey vardı. Şöyle bir baktım. Bakır tellerden yapılmış bir bileklik gördüm, üstünde bir kağıt bantlıydı.

"Güneş'in fizik sınıfındaki tellerden bana yaptığı bileklik-2007" yazıyordu.

Ne hissedeceğimi bilemedim. Bilekliği alıp kenara koydum ve bakınmaya devam ettim. Bir sürü eşyada Güneş'le ilgili notlar vardı. Bir satranç taşı, bir çizgi film CD'si, hatta içi taşla dolu bir torba bile vardı. Üstünde yazana göre birlikte jeoloji dersinde incelemek için toplamışlardı. İçim burkuldu. Güneş'i kıskanmıyordum. Talihsiz bir kaderi olduğu için üzülüyordum. İkisi de çok küçüktü o zamanlar, ikisinin de hak etmediği bir son olmuştu. Aklıma Kuzey'in söylediği cümle geldi. Birinin benim tarafımdan sevilmesi büyük talihsizlik, demişti. Belki de haklıydı.

Mektuplardan birkaçını okudum. Birbirlerine uzayla ilgili hayran hayran yazılar yazmışlardı. Birlikte NASA'da çalışmak istediklerinden ve uzayda bile birbilerini çok seveceklerinden bahsetmişlerdi. Okudukça daha da çok duygulanıyordum. Böyle çocuksu ve saf bir sevginin geldiği nokta beni kahrediyordu. Bütün suçu Kuzey'e atmayı da başaramıyordum. Belki biraz daha zamanı olsa, dünyadan nefret eden kişiliğinden sıyrılabilir ve Güneş'le mutlu olabilirdi ama ona bu şans tanınmamıştı. Gözyaşlarımı sildim ve her şeyi yerli yerine koydum. Elimi cebime attım ve Samsun'da sahilden tesadüfen aldığım deniz kabuğunu kutunun içine koydum.

Tam kapatacakken gözüme bir fotoğraf ilişti. Onu oradan alacaktım ama içerden gelen bir kahakaha sesi duymamla olduğum yere çakıldım. Kuzey gülüyor muydu? Hem de kendi kendine.

Kutuyu yerine koyup ayaklandım. Üstümü düzelttim ve hızlı adımlarla oturma odasına gittim. Sadece, merak etmiştim. Ekin ve Kuzey'i karşılıklı koltuklarda konuşurken buldum. Kapının ağzından öylece onlara baktım. Bu sahne bana olabildiğince tanıdıktı. Tıpkı Kuzey'in ihanete uğradığı andaki gibi hissediyordum. Bariz bir şaşkınlıkla öylece baktım. İnanmakta güçlük çekiyordum. Sonra araba yolculuğunda gördüğüm kabus kafamın içinde çınlıyordu. Kuzey'in sürücü koltuğundan bana soğuk bir şekilde bakıp da "Tarih tekerrür eder." dediğini hatırlıyordum. Gözlerim doldu. Kalbim kulaklarımda atıyordu. Tam şuraya yıkılacakmışım gibi bacaklarım titriyordu ve ben sayfalarca bile yazsam o andaki hayal kırıklığımı anlatamayacağımı adım gibi biliyordum.

"Deniz, iyi misin?" dedi Ekin. Şok içindeydim ve cevap veremiyordum. Anca solmaya başlayan güler yüzünü kafasından sökmek istiyordum. Bunu bana nasıl sorabiliyordu? Benim Kuzey'e çok aşık olduğumu anlamayacak kadar salak mıydı? Onu benden çekip aldığını düşünmüştüm ama ben fena hâlde yanılmıştım. Kuzey hiç benim olmamıştı ki. Defalarca kez, bana beni sevmeyeceğini söylemişti. Ağzını yokladığım her seferinde Ekin geri dönse ona kucak açacağını gizli kapaklı da olsa belli etmişti. Hatta o, bu filmi bana Ekin geri dönsün diye çektirdi. Belki ilk başta amacı buydu ama sonradan da değişmedi. Beni birazcık sevseydi buna engel olurdu değil mi?

elma sevenler derneği. (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin