17

305 54 15
                                    

alkol tüm kötülüklerin anası, tüm sürprizlerin babasıdır.
-

Kuzey biraz daha iyiydi. Yarın tatilin son günü olduğundan şehir merkezinde gezecektik ve oteldeki son gecemizdi. Kuzey'i tekrar kayak merkezine götürmemekte kararlıydım çünkü artık karlı bir manzara gördüğünde neler hissedebileceğini az çok tahmin ediyordum. Onunla ilgili en büyük üzüntüm hayatındaki tüm kötü olaylar için kendini suçluyor olmasıydı. Bu konuda haklı ya da haksız diyemem ama omzunda bir insanın taşıyabileceğinden çok daha fazla yük vardı. Ona ne diyebilirdim ki?

Bana kalırsa Güneş'in ölümünden o sorumlu değildi. Kendisi de küçüktü, üstelik de bariz bir şekilde depresyon hastasıydı. Söylediği şeyler ağzından bir anda çıkmıştı. Basit bir tartışmanın arkadaşının canına mâl olacağını bilemezdi. Ailesinin ölümü de onun suçu değildi. Her şey olacağına varır derler. O kaza zaten yaşanacaktı, Kuzey'le alakası yoktu. Tabii bütün bunları ona anlatamazdım. Kendi kendini inandıramıyorsa ben onu hiç inandıramazdım. O bütün bunların yükünü üstlenmişti. Bu yüzden araba yolculuğumuzda ağlayarak herkese zarar veren biri olduğunu söylemişti. Belli ki benden de bu yüzden uzak duruyordu.

Öyle kötü durumdaydı ki geldiği noktada bırakın biri tarafından sevilmeyi, birini sevmeyi bile kendine yakıştıramıyordu. Kendini herkesi üzen bir karartı olarak görüyordu. Belki de haklıydı. Onu tanıdığım son bir buçuk ay içinde her muhabbeti evirip çevirip hüzne buladığını ben de farkındaydım. Bazen iyi geçen bir günün sonunda aniden bütün günün neşesini götürecek cümleler kurabiliyordu. Tıpkı söylediği gibi ben de bu durumdan etkileniyordum. Yine de kahrolası kalbime söz geçiremiyordum. Ondan uzak durmanın çok daha iyi bir seçenek olduğunu zaten en başında da biliyor olmama rağmen onu filmde oynatarak kendimle iş arkadaşı yapmıştım. Her boş vaktimi onunla geçirmiş, sanki dünya üzerindeki tüm yazarlar torbaya girmiş gibi oturup ondan hikayeler dinlemiştim. Yetmemiş, üstüne bir de her ne koşulda olursa olsun onu sevmeye devam edeceğimi yüzüne söylemiştim. Bu ilişkinin sağlıklı olmadığının bilincindeydim ama gidemiyordum.

İkimiz birlikte otelin barında oturuyorduk. Birkaç turist dışında kimse yoktu. Çalan müzikler de öyle harketli parti müzikleri değildi. Önümdeki kokteylden bir yudum aldım. Geldiğimizden beri ikimiz de sessizdik. Kuzey oturduğu bar taburesinde biraz daha dikleşti. Gözleri benim üzerimdeydi. "Düşünceli görünüyorsun." dedi. "Seni pek sık böyle görmüyorum." diye ekledi.

Gülümsemeye çalıştım ve kafamı salladım. Belki de hemen sarhoş moduna girmek için çaba harcadığımdan başım biraz dönüyordu ama çok değil. Söylediklerimin bilincindeydim ama değilmiş gibi davranmak daha kolay olacağından belli etmedim. Öksürdüm. "Sen ve Güneş hakkında düşünüyordum." dedim.

Kaşları yukarı kalktı ve gözleri büyüdü. Elindeki bardağın kenarıyla oynuyordu. "Ne düşünüyordun?" diye sordu.

Omuz silktim. "Nedense gerçek bir hikaye mi anlamıyorum ama bir yandan da senin bu hâle gelmiş olmanı açıklamaya yeten bir hikaye." dedim.

Kuzey kaşlarını çattı ve elimdeki kokteyle baktı. "Sen biraz... iyisin şu an." dedi. Ne bileyim ben der gibi omuz silktim ve bir yudum daha aldım.

"Ne varmış hâlimde?" diye sordu.

Taburemi ona doğru döndürdüm. Gözlerine baktım. "Daha ne olacak?" dedim.

"Sevemiyorsun. Bir insan nasıl sevemez ki? Kar yağışını nasıl sevinçle izleyemez? Gün ışığından nasıl nefret eder? Evinin camlarını gazete kağıdıyla kapatmışsın. Ekin diye bir dingili sevmişsin, sana ihanet etmiş. Başka hiç sevgin kalmamış gibi davranıyorsun. Azıcık olsa, çeyreğini bile bana vermezsin gibi..." dedim.

elma sevenler derneği. (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin