5

359 64 46
                                    

ama son kez baksan yüzüme.

-

"Biraz ara verelim ne dersin?" dedi Kuzey. Hikayenin en heyecanlı yerinde durmuş olmasına kafamı iki yana sallayarak tepki verdim. Tepkimi umursamadan ayağa kalktı ve odadan çıktı. Beni, hikayenin buraya kadarki kısmının geçtiği bu loş odada yalnız bıraktı. Etrafıma baktım ve anlattığı şeyleri kafamda canlandırmaya çalıştım.

Ne düşüneceğimi bilmiyordum bile. Bana kendini anlatıyordu. Benim gibi bir yabancıya. Serkan'a bunları söyleyemezdim, filmi çekene kadar sessiz kalmam gerekiyordu.

Ona üzülmüş, hatta bir parça acımıştım. Düşüncelerini biraz olsun anlayabiliyordum. Zeki biriydi ama zekasıyla barışık olduğu söylenemezdi. Hem göğsünü gererek zekiyim diyebilecek biriydi hem de bunu demek istemeyecek kadar kendiyle kavgalıydı. Sessizliğinin ardında büyük bir kırgınlık ve küskünlük vardı. Bu küskünlük sisteme, yaradılışına ve onu anlamayan herkese karşıydı. Bu gibi düşünceleri ayıklayabilmiştim ama onu tam olarak anlayabilmektem çok uzaktım.

Elinde gazoz açacağıyla geri geldi. Televiyonun  altındaki mini dolaptan iki şişe bira çıkarıp birini açarak bana uzattı. Normalde çok içen biri olmasam da teklifini reddetmedim. Hem hikayenin kalanını dinlerken lazım olacak gibiydi.

Yerde oturmak canımı acıtmaya başladığından kalkıp diğer tekli koltuğu çaprazına çektim. Koltuğa oturup şişeyi de elime aldım. Anlatması için pür dikkat bekliyordum ama o daha sakin bir tavırla şişesinden bir yudum aldı. Gözlerini bana çevirdi. Gözlerinin aşağı doğru eğikliği, göz altlarının karalığı ve onu bir ölü gibi gösteren diğer detaylar artık bana normal görünüyordu. İlk geldiğimdeki gibi korkmuyordum. Belki de onunla ilgili bir şeyler öğrenmiş olmak yüzünü benim için güzelleştirmişti.

Derin bir nefes verdi. "Biraz da sen anlat Deniz." dedi. Kafamı başka yöne çevirip düşündüm. Anlatacak bir şeyim yok gibiydi. Duruma hemen el attı. "Neden sinema okuyorsun mesela?" dedi.

Serkan'ın ona konuşmuyor demesi kadar yanlış bir şey yoktu. Anlatıcı olarak da, diyalektik yetenekleri olarak da Kuzey pek çok konuşmacıdan daha iyi iş çıkarıyordu. Yani nereden baksan sosyal bir insan gibi muhabbet açabiliyordu.

Omuz silktim. "Sadece matematiğim kötüydü." dedim. Ağzına götürmekte olduğu şişeyi geri çekip gülümsedi. Zayıf yüzü bir çarşaf gibi gerildi ve elmacık kemikleri ortaya çıktı. Dudakları kuru olduğundan zorlanmış gibiydi. Çukurda kalmış gamzleriyse çok net olmasa da belli oluyordu. Gülümsemesini gördüğüm için şaşırmıştım. Hiçbir zaman yapmadığı hareketleri benim yanımda yapıyor olmasının anlamı neydi?

"Peki, nasıl erkeklerden hoşlanırsın?" dedi. Ben anlık şokla ağzımdaki birayı püskürtmeme çabasına girmişken o sakince bir yudum daha aldı. Yaşadığım şaşkınlığa tepkisiz kaldı ve cevap bekler gibi suratıma baktı.

Şaşırmıştım, hatta şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuştum çünkü cevabı bilmiyordum bile. Erkeklerden de hoşlanıyor olduğum çıkarımını nasıl yapmıştı anlayamadım. Öksürüp kendime geldim. Koltukta biraz kıpırdandım ve tekrar iyi bir pozisyon bulup oturmaya devam ettim.

Rahatça bir yudum daha içtim. "Ben, erkeklerden hoşlanmıyorum ki." dedim. İnanmamış gibi alaycı bir sırıtışla yüzüme baktı. Ondan bu gibi mimikleri görmek bana tuhaf geliyordu çünkü hikayenin başından beri dümdüz bakmaktan fazlasını yapmamıştı. Üstelik yalan değil, bu gibi ifadeler suratına yakışıyordu. Elini saçlarının arasından geçirdi, dağılmış olan saçları biraz daha toplu bir şekil aldı. "Bana yalan söyleme." dedi. "O zaman ben de sana yalan söylemek zorunda kalırım." diye ekledi.

elma sevenler derneği. (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin