4

394 69 32
                                    

her hediye güzel değildir.

-

"...Sabah abimin sesiyle uyandım. İmalı bir şekilde günaydınlar diliyordu. Sebebini anlayabilmek için hafifçe doğruldum ve gözlerimi kırpıştırarak etrafıma baktım. Yanımdaki koltukta oturan Ekin'i gördüm. Kollarını birbirine bağlamış, büzülerek küçülmüştü ve uyuyordu. Benim üstümdeki pikenin ucunu tutuyor ve bir kısmıyla kendi üstünü örtmeye çalışmış gibi duruyordu. Göğsü sakince inip kalkıyordu, huzurlu görüntüsü beni sakinleştirdi. Abime döndüm ve baktım.

Tek kaşı havada bir şekilde bana bakıyordu. Neredeyse sinirli durduğu söylenebilirdi. Olan hiçbir şeye anlam veremiyordum. Ekin'in abime yatıya kalmaya gelmesi ama geceyi benimle geçirmesi gibi. En çok da bu durumun neden beni mutlu ettiğine anlam veremiyordum.

Abim sinirli ve uyarıcı bir öksürükle Ekin'i dürttü. Ekin yavaşça gözlerini açtı ve açar açmaz da benimle göz göze geldi. Gamzeleri gözükecek şekilde gülümsedi. İkimizi ayıran sadece iki koltuğun kollarıydı. Aramızda bir set gibi duruyorlardı. Abim yeniden öksürerek bakışmamızı böldü.

Ayaklarını yere vurarak hesap sorar gibi Ekin ve bana baktı. Ben zaten konuşmadığımdan ve konuşmayacağımdan gözlerimi kaçırıp başka yöne baktım. Ekin hafifçe doğruldu. Esneyip gerindikten sonra sakince açıklamasını yaptı.

"Dün Kuzey'le konuşmaya gelmiştim de, filme dalmışım." dedi. Abim yine alayla güldü ve kafasını iki yana salladı. İki elini beline yerleştirmişti. "Kuzey konuşmuyor Ekin. Çocukluğundan beri böyle bu durum. Dilsiz o." dedi. Oysaki dilsiz değildim. Görüyorsun ya hiç konuşmamış olmama rağmen hitabetim de belagatım da hiç fena değil. Hatta ortalamanın üstü denebilir.

Küçükken ailemin sinirini bozan bir çocuktum. Bilerek yapmazdım. Duvarları boyamayı, özellikle abimin ödevlerini yırtmayı ve eşyaları kırmayı severdim. Konuşmazdım. Bazen bir noktaya saatlerce bakardım ama kimse neden baktığımı bilmezdi. Yalnız kalmak ister ve evde kimsenin olmadığı yerlerde yaşamaya çalışırdım. Mesela tıpkı şimdi koltuğumla olan münasebetim gibi küçükken de kilerde çok vakit geçirirdim. Motor becerilerim aslında gelişmiş olsa da sıklıkla yere yemek veya su dökerdim. Bütün bunları yaparken de tek kelime bile etmezdim.

Takdir edersin ki şu an abimle konuşmama sebebim beni sevmemesi. Çünkü beni sevmek bir heykeli sevmeye benzer, ya da bir duvarı.

Selektif mutizm adında bir sıkıntım olduğu söylendi. Yani aslında konuşmayı bilmeme rağmen seçici olarak sustuğum. Bak, hiçbir şey açıklamayı düşünmüyorum. Neden hayatı aileme zindan ettim veya neden annemle babam yaşadıkları dönemde hiç sesimi duyma sevincine erişemediler... Bunların cevabı bende var ama sana söyleyemem.

Sanatla yakından ilgilendim. Küçüklüğümden beri hikayeler yazardım. Annem onları çok severdi çünkü benimle sadece onları okuyarak konuşabiliyordu. Sana daha önce de söylemiştim zaten, iyi bir dinleyici olduğun için hatırlarsın. Ben hiç yazar olmak istemedim. Şartlar beni bu noktaya getirdi. Eğer sıkılmazsan sana biraz daha çocukluğumdan bahsedeyim sonra hikayeye dönerim.

Benim bu tuhaf huylarım psikolojik bir anomali belirtisiydi. Deli değildim, muhtemelen. Yarım akıllı da değildim, bu yüzden geriye tek bir seçenek kalmıştı. Demek ki ben zekiydim. Hem de gereğinden fazla.

Özel yetenekli çocuk kavramını hiç duydun mu? Ben ilk duyduğumda süper kahraman gibi mistik güçlerim var sanmıştım. İngilizcesi gifted child olarak geçiyor. IQ seviyesi yüksek, hızlı öğrenen; yaratıcılık, sanat ve liderlik kapasitesi önde olan çocuklar. Çok yönlü, başarılı, meraklı, akranlarından farklı olan çocuklar. Çok havalı değil mi?

Değil. Çünkü çocuktaki zeka seviyesi arttıkça yalnızlaşma da artıyor. Bu çocuklar akranlarıyla aynı düzeyde olmadıklarından ya yetişkinlerle arkadaşlık kuruyorlar ya da yalnız kalmayı seçiyorlar. Zeki olmak insana başka ne getiriyor biliyor musun? Bana kalırsa kaygı, mutsuzluk ve münzevilik dışında hiçbir şey. Bana inanmıyorsan da Einstein'a inanırsın. "Zekasıyla övünen insan, hücresinin büyüklüğüyle övünen mahkuma benzer." diyor. Zekayı hücreye benzetiyor yani. Kendini de mahkuma.

Sana bunları neden anlattığımı merak ediyor gibisin. Ben bu konuda doktora yapmış bir akademisyen değilim ya? Neden bu kadar bilgim var sence?

Tabii... Bir şeyleri anlamaya başladığım yaştan beri tüm dünyaya tavır almama sebep olacak kadar kudretli bir zekam var da ondan. Kendimi bildim bileli yalnızdım ve hep böyle olacağını en başından görmüştüm. Ne kadar yaşarsam yaşayayım, ne yaparsam yapayım ben hep aynı olacaktım. En başından bu zihne sahip olmakla lanetlendiğim için, kendimden ve diğer her şeyden nefret ettim.

Ben övünmüyorum. Sakın beni yanlış anlama. Anlatacak dağlar kadar daha hikayem var ama bana egoist dersin diye korktuğumdan susuyorum. Bil ki övünmek için söylemiyorum. Zeki olmak bir lanettir. Zekasıyla övünen insansa ahmağın tekidir.

Şimdi hikayeye geri dönelim. Benim içimdeki nefretin Ekin'in birkaç günlük ilgisiyle dağılmayacağı kesin ve netti. Buna rağmen Ekin aylar boyu yanıma gelip gitti. Hâlimi sordu, konuştu, hayatından bahsetti, benimle filmler izledi. Bu kadar zaman sonra ona karşı bir bağlılık ve minnet duyuyordum artık. Onu yakın görüyordum, arkadaştan öte.

Bir keresinde filmi o seçmek istemişti. Kasım ayıydı ve Ekin tam da benim sevdiğim gibi romantik bir film açtı. Kasımda Aşk Başkadır izlerken sürekli bana bakıyor ve tepkilerimi ölçüyordu. Yani olmayan tepkilerimi. Elim koltuğun kenarında duruyordu. Filmin ortasında birden elimin üstünde başka bir el hissettim. Kafamı hızla ona doğru çevirdim. İşte bu kez beni yakalamıştı. Büyüyen gözlerime ve hafifçe aralanan ağzıma gülümseyerek baktı. Gamzeleri gün yüzüne çıkmıştı. Baş parmağıyla elimin üstünü okşarken yumuşak sesiyle "Ne tatlı kızarıyorsun." dedi. Sonra utançla kafamı filme çevirdiğimde seslice gülmeye başladı. Tüm gece ona bakmadım ama elini tutmaya devam ettim.

Sana en başında söyledim. Ona aşık olduğumu ve her seferinde daha da çok aşık olacağımı kesinlikle biliyordum. Beni bitmez tükenmez yalnızlığımdan çekip çıkaracağına emindim. Onun yanında konuşmak ve gülmek istiyordum, onu seviyordum. Kabul etmesi zordu ama doğru olan bu.

Aralık ayının sonlarına gelmiştik. Annem ve babam kar tatiline gitmişti, ben ve abim ise evdeydik. Abim evde yok sanıyordum ve bu yüzden bir şeyler yemek için koltuktan kalktım. Genelde kimse beni göremeyeceği zaman kalkmayı severdim. Mutfağa doğru gitmek istemiştim sadece.

Abimi, Ekin'i duvara yaslamış bir şekilde öperken gördüm."

--

aklımda bir senaryo var da,

her saniye değişiyor.

okuduğunuz için teşekkürler, umarım beğenmişsinizdir.

elma sevenler derneği. (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin