balık ekmek
-
Televizyonun önünde durup "Memnun oldum Kuzey, nasılsın?" dedim. Kuzey de hiç oralı olmadan önüne döndü. Bir süre bekledim sonra "Kestik." diye bağırdım. Sanki kime şov yapıyorsam. Burada sadece sınıftan arkadaşım Celil vardı ve kameramanlık yapıyordu, bir de biz oyuncular vardık. Bana sinema bölümüne ilk girdiğimde beklentilerimi düşürmem gerektiği söylenmişti ama bu kadar düşük bütçeli çekimler yapacağımı tahmin edememiştim.
Kuzey teklifimi kabul etmişti ve işte buradaydık. Serkan rolünü de eski bir arkadaşım olan Kerem'e vermiştim. Kendisi konservatuar tiyatro öğrencisiydi ve bu işin altından kalkabilirdi. Elbette oyunculuk ve tiyatroculuk farklı işlerdi ama neyseki Kerem çekim hayatına adım atmaya çalışan arkadaşını kırmamıştı.
Celil'in yanına gittim ve kameranın yanındaki monitöre baktım. Sahneyi izledim. Gülümseyerek ona döndüm. "Harika iş çıkarıyorsun." dedim. O da bana gülümsedi. Arkaplanda renk olarak sarı ve yeşil ışığı ağırlıklı kullanmayı seçmiştim. Herhalde Kuzey'in modunu anlatmak için mavi kullansam çok klişe olurdu. Hem de ben sarı ya da yeşil gibi canlı renklerin bu gibi sahnelerde oluşturduğu tezatlığı severdim. Joker filminde de ağırlıklı yeşil olmasını sevmiştim. Hatta bu işin en iyi örneği Fallen Angels olabilirdi.
Işığı biraz kenara taşıyıp kıstım. "Şimdi Kuzey'in bakışlarını çekelim, sonra sıradaki sahneden devam edelim." dedim. Kuzey'in sıkıntı çıkarmadan oynuyor olması beni mutlu etmişti. Gerçi onun için çok zor bir rol değildi. Hem evi kullanmama da izin vermişti, kısacası ona çok şey borçluydum.
Birkaç sahne daha çektik, sonra herkese teşekkür edip evlerine gönderdim. Çok yavaş ilerliyorduk çünkü çalışan kimse yoktu. Işığı da ben ayarlıyordum sesi de. Sahneleri beğenmeyince baştan çekelim diyordum, arka plandaki eşyaların duruşuyla bile ben ilgileniyordum ve bu çok yorucuydu. Sonunda elimde istediğim gibi bir iş kalsın istiyordum sadece. Bir de editiyle ilgilenmem gerekecekti. Sıkıntıyla ofladığımda Kuzey yanıma geldi. Evde sadece ikimiz kalmıştık.
Bunaldığımı görünce elini omzuma koydu. "Yemek söyleyelim mi? Acıkmışsındır." dedi. Ona doğru döndüm ve gülümsedim.
"Ya da dışarda yiyelim?" dedim.
"Olmaz."
"Ne olacak birlikte bir balık ekmek gömsek?"
"İsteklerinin sonu gelmeyecek mi?"
"Hayır." dedim ve gülerek kafamı iki yana salladım. Pes eder gibi derin bir nefes verdi ve kapıya doğru ilerledi. Ellerimi çırpıp güldüm ve montumu alıp peşinden ilerledim. İstemiyormuş gibi yapsa da beni kırmıyor olması çok tatlıydı. Düşünceli bir insandı, belki de sadece bana karşı öyleydi.
Giydiği kısa kollu gri tişörte baktım. Üstünde emaneten duruyormuş gibiydi çünkü çok zayıftı. Kolları incecikti. Sürekli koltukta oturmaktan oluşan kambur bir duruşu vardı. Atkımı boynuma bağlarken sorgular gibi baktım. "Böyle gelmeyeceksin değil mi? Aralık ayındayız dışarısı buz gibi." dedim.
Benden önce kapıyı açıp dışarı çıktı. "Çok karışma." diyip yürümeye başladı. İşte böyle yapacaksa onu dışarı çıkardığıma pişman olabilirdim. Havada kar soğuğu vardı ve o kısa kolluyla ciddi anlamda donardı. Bir bildiği vardır diye düşünerek peşinden çıktım ve kapıyı kapattım.
Birlikte boğaz kenarında bir balık ekmekçide oturduk. Çok geç olmamasına rağmen etraf sakindi. Hava buz gibiydi, bir de üstüne deniz kenarındaydık ve inanılmaz soğuk bir rüzgar esiyordu. Ben montuma iyice sinmiştim. Kuzey'e baktım. Üstündeki tişört rüzgardan dolayı dalgalanıyordu, saçları da öyle. O bunu umursamadan denize bakıyordu. Gözleri gökteki yıldızlar ve denizdeki dalgalar arasında gidip geliyordu. Ne düşündüğünü çok merak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
elma sevenler derneği. (bxb)
General Fiction"Uzun yıllardır konuşmadım." - Sinema televizyon öğrencisi olan Deniz dönem ödevine konu bulması için arkadaşı Serkan'dan yardım ister. Serkan ise onu yazarlık yapan kardeşiyle tanıştırmayı teklif eder. Böylece Deniz, hiç tanımadığı yazardan hikayel...