FESTİVAL VE SONRASI
kabul günü
-Filmin çekimleri bitmişti, editi de bitmek üzereydi. Kendi evimde, önümde bilgisayarımla oturuyordum. Güzel bir fon müziği bulma derdindeydim. Yapımcımıza bu konuda fikir sormak istiyordum ama kar tatilinde attığım mesaja bile dönmediğinden ikinci bir mesaj atamıyordum. Daha da önemli gelişmeler vardı. Mesela çekimler biteli iki hafta olmasına rağmen Kuzey'le konuşmuyorduk. Tam iki haftadır.
Ben bitmek tükenmek bilmeyen gururumdan dolayı ona yazmıyordum. O da belli ki benimle tatilde biraz gönül eğlendirmişti ve şimdi beni arayıp sormuyordu. Elbette. Yazarlar böyle olur. Birini sever, azıcık ilham bulur kendine. Sevmenin ne olduğunu hatırlar, hissettiği her bir duyguyu aklına detaylıca kazır. Seni üzerken de, sana sarılırken de aklında sadece bu hisleri nasıl kağıda dökeceği dolanır. Sonra yeterli yakıtı depoladı mı arkasına bakmadan tüyer. Bir yazar gerçekten sevebilir mi ki? Buna inancım yavaş yavaş azalıyor denebilirdi. Eğer benim ona hissettirdiklerimden çok beni seviyor olsaydı çoktan bir mesaj atmıştı öyle değil mi?
Bıkkınlıkla ofladım. Bilgisayarı yana koydum ve telefonumu açtım. Sosyal medyada birkaç kedi videosu izledim ve magazin hesaplarında gezindim. Sonra Serkan'a mesaj atmak için WhatsApp'a girdim. O sırada Kahvecioğlu'nun bana geri dönüş yaptığını gördüm. Hem de sadece kısa bir süre önce. Heyecanla mesaja baktım.
Kahvecioğlu: Merhaba Deniz. Bu tarz mesajlar normalde kişisel telefonuma değil de menajerime atıldığı için görmekte geç kaldım. Film nasıl gidiyor?
Mesajını okuduktan sonra hemen ben de cevap yazdım. Çevrim içiydi ve hemen mesajıma döndü.
Deniz: Çok iyi gidiyor. Yalnız sizden bir ricam olacaktı.
Kahvecioğlu: Dinliyorum.
Deniz: Filmde kullanacağım şarkıyı seçemedim. Telif işlerinden de pek anlamıyorum...
Kahvecioğlu: Bir saniye.
Kahvecioğlu: Eğer müsaitsen sesli görüşelim.
Cevap olarak baş parmak emojisi atıp hemen sesli aradım. Bir yandan da o son emoji çok mu gereksiz ve laubaliydi diye düşündüm. Birkaç çalışta telefon açıldı. Heyecandan ayağa kalkmıştım ve evin içinde turluyordum.
"Alo?" diye bir ses duydum. Kalın, erkeksi bir sesti. Mutfağa doğru ilerledim ve telefonu boynumu bükerek sabitledikten sonra bir bardak su aldım.
"Merhaba..." dedim.
"Merhaba Deniz. Senaryonu çok başarılı buldum. Festivalden de elin boş dönmeyeceğine eminim." dedi. Sesi kalın olmasına rağmen samimi bir konuşması vardı. Ben resmi konuşmak için kırk takla atarken onun pek umrunda değildi.
"Teşekkür ederim." dedim. İsmini bilmediğim için ona hitap edemiyordum. Sanki o da ismini bilmem şartmış gibi bana açıklamada bulunmuyordu.
"Müzik konusunda ne düşündün?" diye sordu.
"Aklımda birkaç fikir vardı. Müzik Ekin'in Kuzey'e elma anekdotunu verdiği anda girecek ve ikisinin bakışması gözüktükten sonra bitiş jeneriği boyunca akacak. Yani etkileyici bir parça olması lazım." dedim.
"Ben böyle sahnelerde ortadaki acıya zıt olarak daha hareketli parçalar seviyorum. Ne düşünüyorsun?" dedi.
"Evet olabilir." dedim.
Bir sessizlik oluştu. Sonra uzunca bir süre konuşarak bir şarkıda karar kılmaya çalıştık. Sonra yetmişlerden eski bir parça kullanmaya karar verdik. Bu sırada konuşma uzadıkça uzamış, Kahvecioğlu ve ben şakalaşıp gülerek oldukça kaynaşmıştık. Tam ona adını soracaktım ki benden önce davrandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
elma sevenler derneği. (bxb)
General Fiction"Uzun yıllardır konuşmadım." - Sinema televizyon öğrencisi olan Deniz dönem ödevine konu bulması için arkadaşı Serkan'dan yardım ister. Serkan ise onu yazarlık yapan kardeşiyle tanıştırmayı teklif eder. Böylece Deniz, hiç tanımadığı yazardan hikayel...