14

309 58 26
                                    

karların altında kaldım ya da öyle sandım.

-

Ertesi gün kahvaltıya indiğimizde Serkan ve Kerem hâlâ gelmemişti. Kuzey ve ben erken uyanmıştık ve onlara haber verip öyle inmiştik. Kuzey tabağına üç tane zeytin alıp masaya ilerlemeye kalktı ama onu ensesinden yakaladığım gibi geri getirdim. Israrlarımla tabağını baya doldurdu, onun için bir de çay alıp masaya götürdüm. Karşı karşıya oturduk ve hiç konuşmadan yemeye başladık. Dün geceden beri hiç konuşmamıştık.

Açıkçası onu anlamayı başaramayan biri olarak bana ne demeye çalıştığından tam emin değildim. Bir de dengesiz tavırları olduğundan dolayı, bu sabah söylediği şeyden pişman olur diye korkmuştum. Bu yüzden hiç sözünü açmadım. Dün gece ve öncesinde yaşananların üstünü tamamen kapattık. Şimdi iki arkadaş gibi kahvaltı yapıyorduk. Biz tabakları bitirmeye yakınken Kerem ve Serkan geldi. Bir konu hakkında konuşuyorlardı ve keyifleri yerindeydi. En azından bir çiftin tatili iyi geçiyordu yani.

Telefonumun çalmasıyla masadan kalktım. Rahat konuşabileceğim bir yere geçtim. Arayan kişi hocalarımdan biriydi. Telefonu açtım.

"Alo?" dedim.

"Denizciğim film işi nasıl gidiyor?" dedi.

"İyi gidiyor hocam yalnız ben okula bildirdim bir hafta kadar şehir dışındayım."

"Anladım. Dönünce hızlıca çekimleri tamamla."

"Tamam hocam."

"Bir de sana sponsor olan yapımcının numarasını atacağım, onunla iletişime geç de senaryondan bahset." dedi.

"Nasıl yani? Senaryoyu bilmeden mi sponsor oldular?"

"Ya biliyor tabii ki ama bir de senden dinlesin. Yapımcılarla aranı iyi tutman lazım."

"Peki hocam sağ olun."

Telefonu kapattım. Birkaç saniye sonra hoca bana Kahvecioğlu diye kayıtlı bir numara attı. Ben de aynı şekilde kaydettim. Profil fotoğrafından erkek olduğunu anlamıştım ama ismini bilmiyordum. Ben de resmi olsun diye Sayın Kahvecioğlu diye giriş yaptığım bir mesaj attım. Geri dönmesini beklemeden telefonu cebime attın ve masaya döndüm. Serkan ve Kerem hâlâ konuşuyordu ve Kuzey ortalarda yine yoktu. Yine sigara içmeye çıktığını düşündüm ve sormadım. Diğer ikilinin yanına gittim.

Serkan bana baktı. "Diyoruz ki son gün şehir merkezini gezelim. Hem o kadar gelmişiz, bir Karadeniz sahilini gezmemiz yok mu?" dedi. Gülümsedim.

Kerem "Ben dün internetten baktım da. Aslında baya müze de var." dedi. Nedense bu söyledikleri beni heyecanlandırmamıştı. Hatta tatilden çoktan sıkılmıştım. Bütün gün otel odasında televizyon izleyesim vardı. Bunu onlara söylemedim çünkü ikisi de gayet neşeliydi. Basitçe gülümsedim ve hepsinin iyi fikir olduğunu söyledim. Sonra onlar yemeğe devam ederken ben odaya çıktım.

Galiba bu şehrin havasından dolayı böyleydi. Karadeniz iklimi işte. Her yer sisli, yağmurlu, nemli, dünyanın rengi solmuş; en az bir iki kat daha gri her yer. Galiba bundan dolayı içimde bir buhran vardı. Bir de tabii, Kuzey'le aramda olan bilinmezlik ve havada kalmışlık. Bana net bir cevap vermeyişi ve kelime oyunları yapışı, aklımla dans etmeye çalışması... bunlardan dolayı işte.

Sıkı sıkı giyindim. Atkımı taktım ve elime de eldiven geçirdim. Otelden dışarı çıktım. Kapının önünde, duvara yaslanmış bir şekilde sigara içiyordu. Beni görmedi. Yine bir tişörtle çıkmıştı. Ten rengi neredeyse mora dönmek üzereydi. Çoktan elime almış olduğum monta baktım. Onun dışarı böyle çıkacağını biliyordum. O da benim ona mont getireceğimi biliyordu. Anlamsız bir kırgınlık vardı içimde. Elimde montla içeri geri girdim. Lobide beklemeye başladım. Kerem ve Serkan az sonra gelecekti.

elma sevenler derneği. (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin