mısrâ-i berceste.
-
"...Geldik on üç yaşlarına. Çok küçük öyle değil mi? Yani ben şimdi yirmi altı yaşındayım, bundan on üç sene öncesinden bahsediyorum. O zamanlar kendimi o kadar büyük hissederdim ki aslında ne kadar da küçük olduğumu yıllarca sonra fark edebildim. Meğer on üç ne kadar da küçükmüş.
Kendimi büyük hissediyordum dedim. Hikayeye devam etmeden önce o zamanlardaki duygu durumumdan bahsetmem lazım. Benim sanıyorum ki ilk kez varoluşsal problemler yaşadığım seneydi. İşte bu yüzden büyük hissediyordum. Aynı şeyi tekrar söyleyeceğim Deniz. On üç yaşındaki çocuk sümüğünü yer. Neden var olduğunu sorgulamaz. Hayattaki yerini ve kimliğini sorgulamaz. İyiyi, kötüyü, ahlakı ve sistemi. Evreni, yaradılışı, tonlarca düşünceyi ince eleyip sık dokuyarak kendine dert etmez. On üç ya, küçücük. Daha doğalı bir düzineden biraz fazla yıl geçmiş. Ne kadar küçük...
Kafamdaki karışıklığı anlayabiliyor musun? Onca soru, onca cevabı olmayan, gelişigüzel soru... Neden varım? Ne yapmalıyım? Kimim? Ne yapmayı severim? Ne yapmak için doğdum? Bunları da geçtim. Dünya o kadar iğrençti ki artık. İnsanlar o kadar salaktı ki. Sanırım, zeki olmanın en kötü yanlarından biri insanoğlunun salaklığını görüp de onların içinde yaşamaya devam etmek zorunda olman. İnsanlara salak dediğim için kendimi kötü hissediyordum ama öyle demeden de duramıyordum. Artık tak etmişti.
Mesela yan sıramda oturup da senelerdir bir konuyu on kez de dinlese anlayamayan çocuk. Onlarca kez anlamadığı için soruyu tekrar çözerdik. Sinirlenirdim. Sonra ne fark ettim biliyor musun? O çocuk aslında salak değildi. Normal bir çocuktu. Öğrenme aşamasındaydı. Anlamıyordu, soruyordu. Yine anlamıyordu, yine soruyordu. Küçüktü ve beyni anca gelişiyordu. Bu durumda sorun, bendeydi. Anormal olan bendim. Çocuk olamayan bendim. Zeki olan bendim.
Kendimi o kadar ittim ki insanlardan. Sanki insan değilmişim gibi hissetmeye başladım. Anlaşamıyordum. Farklı hissediyordum. Öyle düşündüğüm için kendi kendimi egoist olmakla suçluyordum. Kimse hakkında kötü düşünmek istemiyordum. Allah aşkına... ben sadece bir çocuktum ve nefes almak istiyordum.
Bitmiyordu hiçbir şey. Kriz geçiriyordum. Sorular beynimi patlatıyordu. Dört duvarın ortasındaydım ve duvarlar gitgide bana yaklaşıyordu. Hapsoluyordum. Kendi zihnimden çıkamıyordum. Günlerim iyi geçmiyordu. Artık dünyadaki renkleri göremiyordum. Boğuluyordum, nefes alamıyordum. Kimse beni anlamıyordu. Kimse on üç yaşında bir veleti ciddiye almıyordu. Dinlenmemekten o kadar yıpranmıştım ki artık anlatmamaya başlamıştım. Sustum, kimseye konuşmadım. Benim hâlimi göremeyen herkesten iğrendim. Yani anlıyorsun ya, tipik depresyon belirtilerinin hepsine sahiptim. Elbette o zamanlarda tanı almadım ama ben böyle düşünüyorum.
Bu buhranın içinde sürekli birileri benden bir şey istiyordu. Ders dinlemediğim için azar yiyordum. Ya lütfen, lütfen beni bırakın diye bağırasım geliyordu. Yıllardır söylüyorum, ben bu konuları zaten biliyorum. Okul gereksiz. Vakit kaybı demek istiyordum ama artık bende öğrenilmiş bir çaresizlik vardı. Artık yakınmıyordum da. Ne sinirim, ne üzüntüm varsa içimde patlıyordu. Daha da kötü oluyordu her şey. Ağlıyordum, ağlamaktan deliriyor ve tırnaklarımla derimi çiziyordum. Beni kurtarsınlar istiyordum.
Kendimden nefret ediyordum. Böyle doğmuş olmaktan ölesiye tiksiniyordum. Hatta artık, beni böyle yarattığı için tanrıdan da tiksiniyordum. Zeki olmasam bunlar olmazdı diyordum. Hem bir hayrını da görmemiştim zekanın, ilerde de kullanmayacağıma emindim. Bakma şimdi yazar falan oldum da bir şeyler karalayarak zamanında içimde patlamış olan o sistem nefretini ve varoluşsan sancıları atabiliyorum. On üç yaşındayken o kadar küstüm ki hayata bunları yapmam sanıyordum. İlk kez... ilk kez-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
elma sevenler derneği. (bxb)
Fiksi Umum"Uzun yıllardır konuşmadım." - Sinema televizyon öğrencisi olan Deniz dönem ödevine konu bulması için arkadaşı Serkan'dan yardım ister. Serkan ise onu yazarlık yapan kardeşiyle tanıştırmayı teklif eder. Böylece Deniz, hiç tanımadığı yazardan hikayel...