Hâlâ şaşkınlıkla karşısındaki genci izleyen Jungwon, hızlıca onun kolları arasından çıkmış ve Heeseung'un çatık kaşlarla kendisine bakmasına neden olmuştu.
"Çok teşekkür ederim ama artık gitmelisin, birisi seni benim yanımda görürse iyi olmaz."
"Ne diyorsun Jungwon?"
"Bak sen, herkese göre kutsanmış birisin ama ben.... Ben onların gözünde lânetli bir varlıktan fazlası değilim. Lütfen git-"
"Seni almadan hiç bir yere gitmiyorum!"
Heeseung'un söylediği şey ile Jungwon'un ağzından kısık sesli bir 'ne?' duyulmuştu. Heeseung'un onu duymadığını düşünüyordu ama hayır, Heeseung onu çok net duymuştu ve bu onun daha da kızmasına neden olmuştu.
"Tanrı aşkına, daha az önce ölümden döndün! Seni nasıl burada bırakabilirim-"
"Basbayağı bırakabilirsin! Hatta az önce bıraksaydın da ölseydim, herkesin bana bok gibi davranmasındansa ölmeyi yeğlerdim ben! Beni götürsen ne yapacaksın?! Kullanıp bir kenarıya mı atacaksın?! Başkalarının 'lanetli' deyip yapmadıklarını sen mi yapacaksın?! He?! Söylesene!"
Jungwon içinde birikmiş olan öfkeyi dışarı vurmuştu, ama farkında bile değildi. Heeseung onu şaşkınlıkla dinliyordu, onun söylediklerinden biri bile aklından geçmemişti. Jungwon onun şaşkınlığından yararlanıp kendisini ittirince sadece sarsılmış, itiraz etmişti.
"Ne diyorsun Jungwon?! Aklımdan bunların biri bile geçmedi, dediklerinin farkında mısın?!"
"FARKINDAYIM!"
Jungwon bağırarak söylediği şeyden sonra yere çökmüş, kendine çektiği dizlerine gömmüştü kafasını. Sanki patlama yaşamıştı. Az önce bağırıp çağıran kendisi değilmiş gibi, şimdi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Heeseung ne olduğunu anlayamamıştı bile. Çocuğun âni çıkışına şaşırmıştı, şimdiki hâline daha çok şaşırıyordu ama. Şaşkınlığını bir kenarıya atıp çocuğun karşısına oturmuştu. Jungwon hıçkırıkları arasından 'git buradan' deyince derin bir iç çekmiş, zorla kafasını kaldırmaya çalışmıştı.
"Kaldır bir kafanı."
"Hayır."
"Jungwon, bana bak."
"İstemiyorum."
"Yang Jungwon, kafanı kaldır.
"YA GİTSENE!" diye bağırıp kafasını kaldıran Jungwon ile Heeseung yerinden sıçrarken Jungwon kahkaha atmaya başlamıştı.
"Korktum ya ne bağırıyorsun?!"
Heeseung şaşkınlıkla ona bakıyordu, 'az önce hıçkıra hıçkıra ağlamıyor muydu o?' diye geçirdi içinden. Jungwon'un gözünden düşen yaşı eliyle silerken gülümseyerek onu izlemeye başlamıştı tâ ki Jungwon gülmeyi bırakıp ona aval aval bakana kadar.
"Ne oldu?"
"Çok güzel gülüyorsun, hep gülsen ya böyle?"
Jungwon, "Benim elimde olan bir şey değil o." deyip dudaklarını büzmüş, bağdaş kurup kafasını yere eğmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐁𝐥𝐞𝐬𝐬𝐞𝐝-𝐂𝐮𝐫𝐬𝐞𝐝| 𝐇𝐄𝐄𝐖𝐎𝐍
Fanfiction»ʟᴇᴇ ʜᴇᴇsᴇᴜɴɢ•ʏᴀɴɢ ᴊᴜɴɢᴡᴏɴ« ❝ʜᴀʟᴋ ᴛᴀʀᴀғɪɴᴅᴀɴ ʟᴀ̂ɴᴇᴛʟɪ ᴋᴀʙᴜʟ ᴇᴅɪʟᴇɴ ʏᴀɴɢ ᴊᴜɴɢᴡᴏɴ ᴠᴇ ᴋᴜᴛsᴀɴᴍɪş ʙɪʀ ɢᴇɴᴄ̧ ᴏʟᴅᴜɢ̆ᴜ ᴅᴜ̈şᴜ̈ɴᴜ̈ʟᴇɴ ʟᴇᴇ ʜᴇᴇsᴇᴜɴɢ'ᴜɴ ʜɪᴋᴀʏᴇsɪ...❞ ❴ʏᴀɴ ꜱʜɪᴘʟᴇʀ❵ ↳ʏᴜɴᴋɪ/ᴊᴀᴋɪ ‣ ᴊᴀᴋᴇ sɪᴍ • ɴɪsʜɪᴍᴜʀᴀ ʀɪᴋɪ ↳sᴜɴsᴜɴ ↳ʜʏᴜɴʟɪx ❴sɪᴅᴇ ɢʀᴏᴜᴘ❵ ↳ꜱᴛʀᴀʏ ᴋɪᴅ...