[1416 kasım on beş pazar - paradis adası]
Karina elindeki sıcak çaydanlığı devirmemek için sıkıca tutuyordu. Karşısında oturan iki kadına hiçbir şey belli etmek istemediği için derin bir nefes aldı ve ikisininde çaylarını tazeledi.
Buraya geleli iki haftayı geçmişti, küçük bir ev hatta bir iş bile bulmuştu. Ev kirasını bölüşmek için ev arkadaşı arayan Pieck adında bir kadınla tanışmıştı, Nina sayesinde. Paradis çok büyük bir yer değildi bu yüzden, Nina ile birkaç kez daha karşılaşmışlardı böylece aralarındaki samimiyet ilerlemişti. Karina herkese karşı nefretle yaklaşacağını sanıyorken içindeki sevginin ve vicdanın tamamen yok olmaması; kendine, kendisinin insan olduğuna inandıran yegane birkaç şeydi. Zira bu bile ona ufacıkta olsa iyi geliyordu.
İş konusunda ise daha önce kılıç satın aldığı demirci dedenin yanında çalışmaya başlamıştı. Buna kendisinde şaşırıyordu ancak ne olursa olsun rahatça yaşayabileceği bir durumdaydı. Bu zamana kadar paralı askerlik yapmışken şimdi bir demircinin yanında çalışmak ödül gibi bir şeydi. Her şeye rağmen; aranan bir suçlu olmasına rağmen burada, böyle rahatça yaşayabildiğine şaşırmıyor değildi. Buraya sürülen yüzlerce insan olmasına rağmen, adanın suçlu kaynıyor olmasına rağmen böyle refah bir hayatın başkentte bile zor olacağı apaçık gerçekti. Çok ironik bir gerçek.
Buraya ilk geldiğinde yabancılık çekmiş olsa da içinde bastırmaya ve durdurmaya çalıştığı hisler yüzünden bu yabancılık kısa bir sürede yok olmuştu. Daha doğrusu kendisini buraya adapte etmeye çalışacak kadar mental sağlığı iyi sayılmazdı.
Bir süredir burada olmasına rağmen bir şeyleri aşamamıştı ve bu 'bir şeyler' onu çileden çıkartıyordu. Sadece bir fincan çay içmek istiyordu yeni arkadaşlarıyla ama aklına gelip duruyordu; Levi ile beraber karşılıklı çay içtiği zamanlar. Kendine kızıyordu bu kadar zayıf olduğu için. Gerçi Karina doğuştan hiçbir şeyi unutamıyordu ki. Bu hastalık onun hayatını böyle şekillendirmeskindeki en büyük etkendi. Bazen düşünmeden edemiyordu; hiçbir şey bilmeyen cahilliğin mutlu ettiği birisi olaydım,bir tapınak şövalyelesi olsaydım bunca acıyı yaşamak zorunda olur muydum, diye düşünmeden edemiyordu ama hemen ardından bütün vücudu ürperiyordu. Onlardan gelecek huzuru bile istemiyordu, düşüncesi bile midesini kaldırıyordu. Ve ufak bir fikir bile kartopu misali zihninin yamaçlarında çiğ kadar büyüyüveriyordu.
Kafasını düşüncelerinden arındırmak için sıcak fincanı avuçlarının içine aldı, hayatında pek huzurlu zamanlar olmamıştı, bu iki haftaya kadar. Ve şuan eski anıları ile bunu bozmak istemiyordu. Sürekli gezen bir paralı asker birliğinden sonra burada yaşadığı sürgün hayatı onun için cennet niteliğindeydi. Galiba onu bu yollara sürükleyen Levi'ye edeceği tek teşekkür buydu. Ne kadar garipti, bunca kötü şeyin ardından susması için buradaymış gibi hissediyordu. Küçük bir çocuğu kullandıktan, tüm kanını emdikten sonra susması ve ağlamaması için eline şeker tutuşturulurdu ya, aynı o şekilde hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İchirin No Hana ❦︎ Attack On Titan
FanfictionGüce olan arzu muydu insanı canavarlaştıran; yoksa şehvet miydi günahkâr kılan. Belkide sadakâtti insanı köleleştiren. Ancak tek gerçek, tüm bu bilinmezlik denizinde insanı dibe çeken küflü prangalardı. Bazen insanlar bazen de duygular. Levi Ackerma...