4. Bir Toprağa Bir de Sessizliğe

846 96 224
                                    

hellö!
nasılsınız bakalım?

bu sefer arayı çok açmadan hemen bölümü atayım dedim, buyrun 4. bölümümüz bebitolar 🥳

satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın 😚

hepinize keyifli okumalar 🌧️

🥀

dipnot: yazarken zorlandığım bir bölüm oldu, yeri geldi birkaç kişi ile konuştum yeri geldi yarı bıraktım rahatsız oldum "trigger"landım.
keyifli okumalar diyorum ama keyif alamayacağımız yerlerin olacağını da belirtmek isterim 🌧️💙

dipnot 2: uzun bir bölüm oldu, yanlışlarım vardır illa ki, affola şimdiden <3

🥀

Kafam dalgındı, kendimi iyi hissetmiyordum. Narin Abla ile Muazzez Hanım da bunun farkındaydı. Gözleri benim üzerimde olsa da kafamı dağıtmak için Yener'e yanaşmayı seçmiştim. Dünyayı güzelleştiren minik insanlardı çünkü bana göre. Masum düşünceleri, düz bakış açıları, saflıkları... İyidiler. Belki büyüdükçe kötü insana evrilmeye başlayıp öyle olacaklardı ama çocukken hep iyi olmuş olacaklardı.

Kürşat, Yener'in babası ve Muazzez Hanım'ın oğlu, ile evlenmeye sesli bir cevap veremesem de ilk başta, kafamı sallamıştım. Sonra bir kez daha istifra etmiştim, ardından da onlara 'Peki' diyebilmiştim. O an Narin Abla'nın yüzündeki rahatlama bana geçmişti ve sanki rahatlamamı söylüyordu. Muazzez Hanım'daysa farklı bir ifade vardı: Huzur? Farklıydı. Ferah hissediyordu sanki. Bu benimle mi ilgiliydi yoksa oğluyla mı bilmiyordum. Beni el birliği ile geri içeri getirmişler, nane limon kaynatıp içirmiştiler.

Şimdi ise ben Yener'in yanına kıyın kıyın yaklaşmış ve bir çocuk gibi oyun oynayıp her şeyden kopmak istiyordum. Sadece oyun oynamak istiyordum, oyun oynayıp kendimce takılmak. Aynı tüm hayatımda yaptığım gibi...

Yener, kendisine yaklaşan bana baktı ve tebessüm ettim başımı sağıma eğip. İşaret parmaklarımı birbirini işaret eder gibi karşılıklı getirdim ve uçlarını arka arkaya temas ettirerek, "Ben de seninle oyun oynayabilir miyim? Seninle oynamak istiyorum da ben, Yener," dedim. Yener gözlerini büyüterek bana baktı ve poposunu biraz geriye kaydırdı. Ardından parmaklarına baktı ve geri yüzüme çıkardı bakışlarını. Dediklerimden olacak ki, oyuncaklarına baktı ve ardından geri bana baktı. Saçlarımda gezindi gözleri, sonra tekrardan parmaklarımda, ardından da gözlerime çıktı.

Tebessüm ettim bu haline ve parmaklarımı kucağıma indirip oyuncaklarına baktım. Yapbozu vardı, arabaları vardı, minik bir rampa vardı ve arabaları oradan geçirip park ediyordu. Otoparkçılık gibi bir şey mi oynuyordu acaba?

Yener, bana cevap vermedi. Sadece, demin de yaptığı gibi, baktı. O hayran olunası gözleri ile baktı, baktı ve baktı. Yutkundum ve çocukken onun gibi görünüp görünmediğimi düşündüm. Acaba ben de mi böyle görünüyordum? Düşmek istemeyen ve bana elini uzatan varken yine de düşen bir çocuk gibi... Yıllar geçse de hâlâ öyle miydim? Bana yaklaşanı def mi ediyordum başımdan? İçimdekiyle tek başıma yaşamaya mı alışmıştım?

Kafamı çevirmeden göz ucuyla Muazzez Hanım'a baktım. Sanki ben Yener'dim ve o da ben gibiydi. Yener'e baktım sonrasında da. Büyüyünce ben gibi, içindekine terk edilmiş bir birey mi olacaktı? Ama onun bir babaannesi vardı, bir babası vardı. Onu çok seven ve ona iyi davranmak için çabalayan... Bir annesi yoktu. Kendime baktım bir de. Ne öyle bir babam vardı ne de babaannem. Annem yanımdaydı ama yoktu. Ailem yanımda nefes alıyordu ama o kadar uzaktı ki aslında o nefes. Ölçü birimleri ile tarif etmeyi bile bilmiyordum. Abim vardı ama babamın korkusuna onun kolları arasına sinmişti. Babamın kollarının olmadığını düşünebilirdim eğer abim olmasaydı.

yağmur gibi sev beni.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin