8². Mavi Gibi Hissetmek

824 93 45
                                    

helö!
ben geldim!
nasılsınız?

internetim bittiği için aktif değilim ayın 6sında yenilenecek çok şükür 🛐

hemen sizi bölüme uğurluyorum, yorum yapmayı unutmayın 💖

hepinize keyifli okumalar!
hatam varsa affola şimdiden, gözümden kaçmıştır illa ki 🥺

🥀

AFİFE

Pide ilk Muazzez Anne tarafından büyük yuvarlak bir çelik tepsiye alınmış, İhsan Abi tarafından ise sofraya taşınmıştı. Herkes sofraya birer birer toplanırken, sofraya en son oturan ben olmuştum. Kürşat ve Yener ise sofrada olmayanlardı. Konuşmaları bitince gelirler diye düşündüm içten içe hep, belki de bir gözüm hep sol çaprazımda kalan o balkon kapısında oldu ama ne bu evdeki baba rolüne sahip olan adam geldi ne de evin küçüğü geldi. Muazzez Hanım, gider bakar dedim ama Muazzez Hanım sadece birkaç kez baktı o kapıya, ardından da oturmaya devam etti. Sofrayı kurarken gidip baktığı için bir kere, geri bir bekleyiş içerisine girmemişti.

Masayı toplamaya geçerken Ela ile Ali'yi yukarı uğurladık, teyzemi de yerinden kaldırmayıp Muazzez Anne'ye ben yardım ettim. Kalan pideleri daha küçük bir yere geçirip buzdolabına kaldırırken Kürşat ve Yener'e, Muazzez Hanım bir tabak hazırlayıp bangonun bir kenarına bıraktı. Ben de bardaklara ayran doldurup tabakların yanına koyarken Muazzez Anne eline bir deterjan tableti alıp bulaşık makinesindeki yuvaya yerleştirmişti, ardından da programını ayarlayıp çalıştırmaya başlamıştı.

"Afife ben çayı demlesem, sen yemekleri götürür müsün?"

"Tamam," deyip kafamı salladım ve saçlarımı açıp at kuyruğumun olduğu pozisyonu bozmadım. Saçımı döndüre döndüre kolay ve de klasik bir topuz biçimine getirip lastik toka ile sabitledim.

Tepside kenarıya bardakları koydum, öbür tarafa da büyük yuvarlak beyaz tabağı koydum. Tepsiyi elime alıp mutfaktan çıktım ve ardından da büyük karemsi koridor gibi olan yerden lavabonun çaprazındaki odaya ilerledim. Hava daha tam kararmadığı için içerisi loş bir aydınlıkta olduğu için ara yerin ışığını yakmadım.

Açık oda kapısından biraz kafamı sokup içeriye baktığımda Kürşat'ın büzüşmüş bir şekilde oğlunun yatağına yattığını ve üzerine de oğlunu yatırıp sımsıkı sarılarak uyuduklarını gördüm. Öylece kalakalırken sol omzumu kapının pervazına yaslayıp bir süre bu manzaraya baktım. Sallan sandalyeye atılan minik bornoz ile ve de buram buram kokan bebek şampuanıyla Yener'in banyo yaptığını fark etmiştim.

Büyük ihtimalle evliliğimizin haberi minik bünyesine fazla gelmiş ve babası ile yaptığı ciddi konuşma onu yormuştu veya canını sıkmıştı. İçli bir nefes alıp verdim. Ben olsam, babama -benim değil, Kürşat gibi olan babama- o kadına ne sıfat biçeceğimi sorardım. Yener'in de sorduğuna emindim ve acaba bana hangi sıfatı ileride biçeceğine kararlaştırmıştılar?

Bana ne derse desin bir kapris ya da bir yargılama söz konusuna girmezdim. Tek isteğim bana 'anne' dememesiydi. Kendimi böyle bir rolün içine sokacak kapasitede bir insan değildim. Sırtımda yeterince yük varken, 'anne olmak' gibi bir yükü de sırtlanmak istemiyordum. Çünkü ister istemez genlerle aktarılamayacak bir şey aşılanıyordu çocuğa; tavırlar, dil ve üslup, rol modellik... Ayrıca ben hayata karşı yeterince de deneyimli biri değildim. Ben onun Afife'si, Afife Abla'sı, sadece Abla'sı ya da teyzesi gibi basit, ikinci dereceden sıfatlar ile bana seslenmesini istiyordum. Bana aşırı bağlanmasını istemiyordum, aklımın ucunda çünkü hep dönen bir tilki vardı: Bir süre sonra hızla girilen böyle yonların sonlanacağı. Acele işe şeytan karışırdı, ne de olsa!

yağmur gibi sev beni.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin