Tüm bunlardan bir gün sonra özgür ve kısmen güvende geçirilen bir gecenin ardından uyanan Ada Daria'ya bu savaşta yanındayım dediyse de kölelerle beraber isyana katılmak konusunda çok ciddi çekinceleri vardır.
Bu savaş onların savaşı değildir ve bu mücadelede zafer imkansız ölüm katidir.
Ayrıca Ada kendinde her şeye rağmen savaşacak motivasyonu bulamamaktadır.
Tüm bu düşüncelerle yavaş yavaş güne başlayan Ada görevlendirildiği üzere kampa yakın kaynaklardan(orman çiftlik v.s) yiyecek aramaya çıkar.
Bu işi bitirdikten sonra da yine görevli olduğu bir kazanın başına geçer.
Aslında aşçılık yaptığı yer açıktadır ve ormandan veya tarlalardan yeni toplanmış toprağı üzerinde olan iri havuç biber ve yaban mersini gibi sebzelerle kısmen kokuşmaya başlayan büyük koyun ve geyik parçaları kemikleri ile yemek yapmaya çalışmaktadır.
Önündeki kazan ise hakikaten küçükken masallarda duyduğu o meşhur cadı kazanlarını andırmaktadır, içine bir insanı alacak kadar geniştir.
Tabii eskiden kamptaki balığı bile babasına pişirten, yine babasıyla mutfağa girmesi yemek yapmayı en azından yaşamsal bir beceri edinmek adına öğrenmesi konusunda ciddi kavgalar eden ve argüman olarak
"Benim durumumda biri bunu öğrenmek zorunda değil"
i kullanan, tek mutfak tecrübesi küçükken de haylazlıkları ile nazını çeken tek kişi olan Güllü'ye mutfakta yardım ederken yaptığı yaramazlıklar olan Ada şimdi ciddi ciddi 2 düzine adama yemek hazırlamaktadır.Bu da onun için ayrı bir ironidir.
Düşüncelere dalmış yemeğini artık yavaş yavaş haşlarken yine aklı sevdiği arkadaşı Daria'ya takılmıştır.Evet dün onu öfkesi için suçlayıp onun adına üzülmüştür ama ikisinin durumu da birebir aynı değildir.
Daira bir kere her şeyden önce kırgındır.Yanı başında özgür hatta maksimum refah içinde yaşan aileler varken kendisi tüm hayatı eziyet zorbalık ve yalnızlık içinde geçen bir genç kadındır.Kırdığı pot sonucunda bunu öğrenen Ada'nın aklından çıkmayan bir şey varsa Daria'nın
"Ben yıllardır bu konular hakkında hiçbir şey düşünmüyorum"
sözlerini söylerken ki buruk hüznüdür.
Ada kendisi için hayatını dahi tehlikeye atan en yakın arkadaşı için bir şeyler yapabilmeyi,dahası yıllardır onunla aynı durumda hatta hali daha beter olan insanlara yardım edebilmeyi bir anlığına çok istemişti.
Neredeyse gözleri dolacaktı.Bir anlığına bu düşünceler yüzünden gerçeklikten kopan ve
"rahat bırakın onu (Daria'yı kastediyor) o size kötü bir şey yapmadı"
diye kendi kendine konuşan Ada ısınan kazana elinin çarpmasıyla kendine geldi.Ve yavaş yavaş ellerinde kil tabak ve kaselerle kazanın etrafına doluşan kölelere yemeklerini vermeye başladı.
Günün geri kalanı da rutin işlerle geçtikten sonra akşama doğru yeni edindiği özgürlüğünün tadını çıkarmak için yürüyüşe çıkan Ada gür çam ağaçları ile bezeli kızılçamların alçak yükseltideki eteklerini doldurduğu, kuş cıvıltılarının yankısı ile tam bir bahar havası sunan ormana doğru yöneldi.
Yaptığı yürüyüşte ona eşlik eden birbirinden boğucu düşünceler de çok geçmeden ortama teşrif etmişti.
Kölelerle savaşmalı mıydı yoksa bu deliler kendini de ölüme sürüklemeden kaçmalı mıydı? Kısmen de bencilce denebilecek bu düşünceleri sabahki hüznün üzerine çökmesi ile dağıldı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlahi Adalet
Historical Fiction21. yüzyılda yaşayan şımarık, bencil bir üniversite öğrencisi bir adalet tanrıçası tarafından antik Roma'ya köle olarak yollanarak cezalandırılır.Bakalım kahramanımız dersini alıp geri dönebilecek mi?