Lara'dan
Onunla dans ettiğim ilk anı hatırladım. Tanıştığımız gündü. Aynı okula başlamadan önce ailelerimizin katıldığı bir etkinlikte ilk defa yan yana gelmiştik. Onu ilk gördüğümde kalbimin çırpınıp durması aptal olduğum için miydi yoksa sadece ergen olduğumdan?
O günden beri büyümeye devam ettim. Ona karşı beslediğim his yavaşça silinmeye başladı. Ya da ben öyle sandım. Yok saydım. Sırrımdan önce Oflaz'ı yok saydım. Oflaz bana yok saymayı öğretmişti. O yüzden sırrımı öğrendiğimde de yok saymaktan daha iyi bir seçeneğim yoktu. Sırrıyla yüzleşemeyecek biri varsa, o da bendim.
Oflaz'ın bana en yakın olduğu an, tanıştığımız andı. Birbirimize en yabancı olduğumuz an bana en yakın olduğu tek andı. Gülümsemişti bana. Alelade bir gülüş değildi. Beni gerçekten düşünen tek insan böyle gülerdi. O kişi de babamdı.
Ertesi günler, arkadaşlığımıza ailelerimizin yakıştırmaları karıştıkça zıt yönlere ilerledik. İkimiz de ne bizim için biçtikleri hayatı ne de üzerimize uydurmaya çalıştıkları sahte bir aşkın içine düşmeyi kabul ettik. Birbirimizi çok iyi anladığımızı sanırdım. Şimdi ise onun Çilde'yi daha iyi anladığını biliyorum.
Bir daha hiçbir zaman o andaki kadar yakın olmadık birbirimize. Sevgi talebimi sessiz sedasız geri çekmiştim. Ta ki o gece onu kalbimin ortasında tekrar hissedene kadar. Hayatımda sevgi talep ettiğim insanlar en başta annem ve babamdı. Sonrasında en yakın arkadaşım Ateş. Ve Oflaz. Oflaz, yıllardır çizdiğim alana yaklaştırdığım ilk kişiydi. Oflaz'a olan hislerimi göz ardı etmek adına en sonunda beni hayatında hiç hak etmeyen biri; Emir. Hatamdı ama öğrendiklerim vardı.
Kimseden sevgi talep etme, kendinden başka. Belki de en başta ve en çok kendimden sevgi talep edip yine kendimden sevgi almalıydım. En başta kimsenin sevgisini beklemeden kendimi sevmeliydim.
Dalgaların oluşturduğu ritmik sesler kulağıma çarptı. Deniz kokusunu içime çekerken gözlerimi kapattığımda aklımda Oflaz yoktu. Kendim vardım. Denizin yanında Oflaz'ı iki saniye bile düşünmemek, aklıma getirmemek benim için bir başarıydı. Çünkü denizin kokusu Oflaz demekti, özgür martıların kanat çırpışları onun kahkahaları demekti.
Çalan telefonum huzurumu bozdu. Telefonunun sessize alan insanlardan değildim, beni deli gibi merak eden sevecen bir babam vardı. Kısıtlayıcı biri olmasa dahi aradığında olabildiğince ulaşılmamı istiyordu. Sanki bazı şeyleri zaman zaman hissediyordu.
Telefonun ekranındaki kayıtlı ismi görünce yüzümün ekşimesine engel olamadım.
Anne arıyor...
Telefonu açtıktan birkaç dakika sonra bile onun beni delirtmesine yetmişti. Tenisi bırakmamı, ajanslara yönelmemi söylüyordu. Yine. Bahsettiği ajanslar, sporcu ajansları değildi elbette. Modellik ajanslarıydı. Babama söylemeden benim aklıma girmeye çalışıyordu. Bunu başarırsa babamın bana bir şey demeyeceğini çok iyi biliyordu. Ama olmuyordu. Bir türlü kafamın içine giremiyordu çünkü ben tenisi seviyordum. Babamın bana öğrettiği her şeyi seviyordum. Babamın benim yapmamla gurur duyduğu her işi yapmayı seviyordum. Babamı seviyordum. İyi ki benim babamdı.
"Ne yaparsan yap beni kendine benzetemediğin için, ona benzediğim için kızgınsın!"
Bağırışım onda hiçbir etki yaratmamış gibi duruyordu. Duyguları yokmuş gibi. Hayattaki tek çocuğunun ona böyle bağırıp çağırması onu ne kırıyor ne de kızdırıyordu. Hala konuşmaya devam ediyordu. Her geçen gün taşan sabrımı artık tutamıyordum. Zarf meselesi kafamı kurcalayıp dururken annemin küçük hesaplarının karşıma çıkmasından usanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZARF (2022 Wattys Kazananı)
Teen Fiction✨2022 Wattys Genç Yetişkin Kazananı✨ Beş yakın eski arkadaş. İçlerinden biri, okula geri dönünce ortaya dökülen sırlarla dolu zarflar. Günün sonunda kimler sırlarının altında ezilecek, kimler o sırrı sırtlayıp etkisiz hale getirecek? Bu mücadeleden...