Bölüm 9: Parti Işıkları ve Keşifler

437 35 76
                                    

Peri'den

Bugünün tarihi, 17 Kasım. Uçlarından alınmış saçlarıma titreyen ellerimle papatyalar iliştirdiğim gün, 17 Kasım. Artık bazı şeylerin değişmesini istediğim tarih, 17 Kasım. Çizime ve daha bir çok şeye döndüğüm bir gün, bugün. Kavuşma vakti.

Ateş'e bir değil, on adım atmaya karar verdiğim tarih. Kimin ne dediğini, benden başka kimin ne hissettiğini umursamadan.

Şimdiye kadar kendimden başka herkesi düşündüğüm çalındı zihnime. Artık başkalarına tanıdığım ayrıcalıklar bitti. Söz verdim kendime, hayatımı istediğim gibi yaşayacağım.

Sırlar umurumda değil, ben bir günahkar da değilim. Başkalarının günahlarını taşıma yükümlülüğümü bu gece attım sırtımdan. Ateş'e geldim ve haftalardır kaçındığım anın içinde buldum kendimi.

Gözümün ucuyla ona baktığımda, sırrını ne kadar merak ettiğimi o an fark ettim. Bakışlarım yüzüne iyice yayılmış biçimli sakalları, saçlarından daha koyu bir renkte olan kaşları ve renkli gözleri arasında gidip gelirken ilk defa geçen döneminin bensiz nasıl geçtiğini merak ettim. Geçen birkaç yılda yakın olmasak da birbirimizi görmek bana yetiyordu. Geçtiğimiz dönemin zihnimdeki boşluklarını merak etmemiş değildim. Neredeyse beş ay boyunca okula gitmemiştim ve buna yaz tatili dahil değildi. Okul ortamından ilk defa bu denli uzak kalmıştım. Ateş'ten de.

Ateş ile merdivenlerde biraz daha oturduktan sonra partiye dönmeye karar vermiştik. Asansörle çatı katına yükselirken ikimiz de sessizdik. Asansörün kapısı açıldığında etrafımızda yükselen müzik beni zihnimdeki gürültüden uzaklaştırdı. İkimiz de birbirimizin adımlarına uygun şekilde parti alanına doğru yürüdük.

Devasa çatının bir yanı parlak parti ışıkları ile süslenmişti. Diğer tarafta ise yüksek iskeletli mumluklarla daha bohem bir hava yaratılmıştı. İki taraftaki insanlar da hareketli müziğin etkisi ile kendilerinden geçmek üzere gibi duruyorlardı. Yürüdükçe bu iki alandan başka bir alan daha yaratılmış olduğunu keşfettim. Göğe yükselen çadırlar iki taraftan da uzak bir köşedeydi. Mumların olduğu tarafa doğru ilerledim. Ateş bir şey içmek isteyip istemediğimi sorarken alkolsüz herhangi bir içecek alabileceğim yanıtını verdim.

Tenime usulca dokunan rüzgarı hissederken önünde durduğum mumluğun cılız gösterisini seyretmeye başladım.

Bana aşık olma, yanıp kül olur kanatların.

Ufak bir ateş haresinin bana hatırlattığı şey, yıllar önce kulağıma usulca bırakılan bir hezeyandı. Kısa bir süre sonra yanıma ulaşan Ateş, bana meyveli bir kokteyl uzatınca ona gülümseyerek teşekkür ettim. Sırtıma attığı bakışlar karşısında ne yaptığına anlam veremedim.

"Kanatların nerede?" 

Bunu muzip bir tavırla sormuş da olsa amacının gıcıklık yapmak olduğunu, atışmamızı özlediğini düşündüm. İtiraf etmek gerekirse, ben de özlemiştim. Ona olan yakınlığım kalbimi anlam veremediğim bir korkuya teslim ediyordu sanki.

Benim kanatlarım yok Ateş, demek istedim. Hiçbir zaman da olmadı.

Yakıp kül edebileceğin kanatlarım hiçbir zaman var olmadı.

Dudaklarımdan sitemkar bir gülüş süzülse de bunu anlamadı. Başımı ardımızda bıraktığımız insanlara çevirip Çilde'yi gördüğümde ona cevap verdim.

"Çilde'ye ödünç vermişim gibi görünüyor."

Söylediğim şeye ikimiz de gülerken onu izledim. Aramızda tuhaf bir hava oluşmuştu. Bunu fark etmişçesine ikimiz de İstanbul manzarasına sırtımızı dönerken partideki insanları izlemeye başladık.

ZARF (2022 Wattys Kazananı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin