Lara'dan
Elimde hissettiğim güç ile kendimden daha emin bir şekilde topa vurdum. Tüm hücrelerime sinmiş hırs ve öfkenin birleşen gücü el bileklerimde toplanmıştı. Karşı tarafın attığım topa benim hızıma karşın hayli sakin cevap vermesiyle birikmiş öfkem daha da arttı. Ellerimi rakete daha sıkı kenetledikten sonra yaklaşan topu hırsla savurdum.
Bu sefer sertliğimin cevabı aynı şekilde bana dönmüştü. Kuvvetimi arttırarak topa bir kez daha hızla vurdum. İçimdeki tüm enerjiyi spora odaklayınca kendimi gerçekten daha iyi hissediyordum. Öfke ve hınçla her dolduğumda, kendimi tenis kortunda buluyordum. Bu inanılmaz bir şeydi. Attığım son vuruş boşa giderken karşımdaki oyuncu vuruşuma karşılık vermemişti. Bana filenin ardından bağırırken kendi alanımda birkaç ufak adım atıp nefesimi toparladım.
"Elini sakatlarsan akademiye giriş biletin yanar."
Başımı yerden kaldırıp gözlerimi ismini bilmediğim yabancıya baktım. Beni tanıyordu, ben onu tanımıyordum. İsmimi bilmesi, onun beni tanıdığı yanılgısına düşürüyordu.
Hayatıma giren kimseyi yanımda tutamamışken yeni insanları da kaybetmek istemediğimden onları kazanmak için çabalamıyordum. Bu yüzden antrenman partnerimin bile ismini bilmiyordum. Birlikte geçirdiğimiz zamanlar zaten kısıtlıydı. Ayrıca o çok istediğim spor akademisine çoktan girmişti. Kafamda onu dosttan çok rakip sayıyordum. Bu da antrenmanlarımın olabildiğince faydalı geçmesini sağlıyordu. Benden birkaç yaş büyük olmalı, diye düşünürken kendimle alay edercesine güldüm.
Elime tenis topunu alıp yerden sektirmeye başladım. Son zamanlarda başıma o kadar çok şey gelmişti ki vücudumun çalkalandığı stres yığınından anca bu şekilde kurtulabileceğimi düşünüyordum.
Gücümü tüketerek.
Fazlası yoktu, düşünmek istemiyordum. Ancak karşımdaki yabancıdan aldığım uyarı ile tüylerimin dikleştiğini hissetmiştim, haklıydı.
Bu hayatta tüm istediğim babam kadar başarılı bir tenis oyuncusu olmaktı. Beni spora teşvik eden oydu fakat devam etmek gibi bir koşul sunmamıştı. Sadece nasıl oynanacağını merak eden minik bana ilk tenis takımını beş yaşındayken almıştı. Bana büyük bir iyilik yapmıştı aslında.
Her zaman yaşıtlarıma göre daha gelişmiş bir çocuktum, bu faktör de tenisi kavrama hızımı olabildiğince arttırmıştı. Kısa bir zaman içerisinde spor, benim korunaklı bir sığınağım haline gelmişti. Tıpkı Oflaz ve Ateş'in de kendi sığınaklarını kurması gibi. Dış dünyadan kendimizi korumayı spor aracılığıyla gerçekleştirdiğimizi düşünsem de bazen içsel çatışmalarımızdan arınmamıza da yardım ettiği inkar edilemezdi. Oflaz'ın yüzmeyi bıraktığı aklıma gelince düşüncelerimin hızı bir anda kesildi.
Benim de tenisi bıraktığım bir gün gelir miydi?
Sahanın dışına doğru yürüyüp raketimi yere bıraktım. Antrenman arkadaşımın da sahadan uzaklaşmasını birkaç saniye izledikten sonra soluklanmak için oturdum. Birbirimizle vedalaşmazdık, o oynamayı bıraktıysa antrenman bitti demekti.
Düşüncelerimin biraz olsun dağıldığını hissetmek iyi gelmişti. Ta ki Ateş'in sesini duyana kadar.
"Lara, Lara, Lara."
İsmimi ağzında yaya yaya tekrarlayınca ona ters ters baktım.
"Seni burada bulacağıma o kadar emindim ki."
Sahanın içinden geçip bana doğru yaklaşmasını izledim. Beyaz bir tişört ve siyah spor şortuyla sadece beni görmeye değil, spor yapmaya da geldiğini anlamıştım. Ona olan kızgınlığımın geçmiş olduğunu bilecek kadar yakınımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZARF (2022 Wattys Kazananı)
Teen Fiction✨2022 Wattys Genç Yetişkin Kazananı✨ Beş yakın eski arkadaş. İçlerinden biri, okula geri dönünce ortaya dökülen sırlarla dolu zarflar. Günün sonunda kimler sırlarının altında ezilecek, kimler o sırrı sırtlayıp etkisiz hale getirecek? Bu mücadeleden...